Cüzî irade, ilahî imtihan için gönderilen insanlara zorunlu bir unsurdur. Aksi takdirde, Allah’ın adaletinden söz edilemez. Bu ise, İslam inancına taban tabana zıttır.
Kur’an’da makamın iktizasına göre, bazen Allah’ın küllî iradesine, bazen de insanın çüzî iradesine vurgu yapılmaktadır. Bu vurgu, oradaki ifadenin belagatını gösteren bir üslubun yansımasıdır. Cüzî iradenin söz konusu edildiği yerde, küllî irade de orada zımnen bulunduğu gibi, küllî iradenin vurgulandığı yerde de cüzî irade zımnen vardır.
Örneğin, Allah, inkârcıların tavırlarından son derece rahatsız olan Hz. Peygamber(a.s.m)’i teselli etmek, hidayet ve dalaletin; hayır ve şerrin ancak Allah’ın yaratmasıyla mümkün olabileceğini vurgulamak üzere -mealen- şöyle buyurmuştur: “Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerine de bir perde inmiştir. Bunların hakkı büyük bir azaptır”(Bakara, 2/7). Bu makam, bir teselli makamıdır, elçisinin zayıflığı, üzgünlüğü ve âcizliği karşısında Allah’ın mutlak kudretine, izzetine ve iradesine vurgu yapılmıştır. Allah’ın bunları böyle bir cezaya çaptırmasının gerekçesi ise, açıklanmamıştır. Ki bu gerekçe, onları kendi özgür iradeleriyle inkârda ısrar etmeleridir. Bir önceki ayetin sonunda “onlar iman etmezler” ifadesi bu gerekçenin ipuçlarını vermektedir. Yani, Allah onların özgür iradeleriyle iman etmemekte devam edeceklerini bilmekte ve cezayı ona göre vermektedir.
İnsanların cüzî iradelerinin ön plana çıkartılması gereken yerde ise, Allah’ın küllî iradesi zımnen vardır. Örneğin, Allah, Kur’an’ın hak ve hakikati ders veren bir kitap olduğunu hatırlattıktan sonra, elçisinin tebliğden başka bir sorumluluğunun olmadığını vurgulamak üzere –mealen- şöyle buyurmuştur: “De ki: İşte Rabbiniz tarafından gelen gerçek. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin”(Kehf, 18/29).
Halbu ki, Allah dilemedikçe hiç kimse, kendi başına, ona rağmen bir iş yapamaz. İnkârın da, imanın da icadî noktaları Allah’a aittir. İnsan, küfür veya iman ister, Allah da onları yaratır. İşte burada, ilk örneğin aksine Allah’ın küllî iradesine açıkça vurgu yapılmamıştır. Çünkü, belagatın muktezası budur.
Kul bir işi yapmak için cüz-i iradesini sarf ettikten sonra, o işe küllî irade taallûk eder ve o fiil yaratılır. Mesela bir insan konuşmayı ancak dileyebilir. Fakat insanı konuşturan yine Allahtır. İnsan ders çalışmak ister. Ancak ders çalışması için görme fiilini, anlama fiilini, yazma fiilini yaratan Allahtır. İşte bundan dolayıdır ki insanın cüz-i iradesi sadece istemekle kayıtlıdır. İstediğimiz fiilleri yaratan yine Cenab-ı Haktır. Bundan dolayı ki insan işlediği hayırlı fiilleri kendine mal etmesi yani ben yaptım ben ettim demesi doğru değildir.
Özetlemek gerekirse, isteyen insandır, Yaratan Allah'tır.