Sadece Belâ ve Musibet Anlarında mı Dua Etmelidir?
Bir Müslüman’ın, sadece belâ ve musibet anlarında dua edip, daha sonra duayı terk etmesi doğru değildir. Çünkü böyle bir durum, Kur’ân-ı Kerim’de anlatılan kâfirlerin durumuna benzemektedir. Kâfirler, sıkıntıya düşünce yana yakıla Allah’a kendilerini kurtarması için dua ettikleri halde, sıkıntı geçince Allah’a duayı terk ettikleri gibi, O’na şirk koşmaya başlarlar. Bir Müslüman olarak biz de aynı duruma düşmemeliyiz.
Allah’ın izniyle biz günlük duamızı okur ve devam edersek Kur’ân’da anlatılan kâfirlere benzememiş oluruz. Onun için boş kaldığımız anlarda dudaklarımız devamlı dua ile kıpırdamalıdır.
Bu hususta Hz. Yunus’un hali bize örnek olmalı. Yunus (a.s.), kavminin kendisine inanmaması sonucu, geçmiş kavimleri helak eden bir kısım bela emareleri zuhur edince, bulunduğu beldeden, Allah’tan açık bir emir almadan ayrılmış ve yüklü bir gemiye binmişti. Geminin yükü fazla olduğundan gemi taşıyamamış, yolculardan birini denize atmak gerekmişti. Atılacak kişinin tespiti için gemidekilerle kur’a çekti. Kur’ân’ın ifâdesiyle “Kur’a çekti, (kur’a kendisine isabet ettiği için) yenilenlerden oldu. Yunus (a.s.) yaptığından ötürü pişman bir vaziyette iken balık onu yutuverdi.” (Sâffât, 37/141-142).
Hz. Yunus (a.s.), iç içe üç karanlık içinde Rabbine dua etti; deniz, gecenin karanlığı ve balığın karnı. Yunus(a.s.) duasında; لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنتُ مِنْ الظَّالِمِينَ “Senden başka ilah yoktur. Sen bütün eksiklerden uzaksın, yücesin, ben zâlimlerden oldum” (Enbiyâ, 21/87) diyerek yalvardı. Yüce Allah da; “Biz de onun duasını kabul ettik ve onu tasadan kurtardık. İşte biz, inananları böyle kurtarırız” (Enbiyâ, 21/88) diyerek cevap verdi.
Daha sonra Cenâb-ı Hak, Yunus(a.s.)’ı kurtarmasının sebebini onun rahatlık ve bolluk anında da Allah’ı çok zikretmesi olduğunu bildirdi: “Eğer (rahatlık ve bolluk anında da) tesbih edenlerden olmasaydı, (insanların) diriltilecekleri güne kadar onun (balığın) karnında kalırdı” (Sâffât, 37/143-144).
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), bir hadislerinde; “Kederli, hüzünlü bir kimse, kardeşim Yunus gibi dua ederse, Allah onun duasına cevap verir. O dua da لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنتُ مِنْ الظَّالِمِينَ duasıdır.”7 Öyleyse, “Sıkıntılı anında Allah’ın, duasını kabul etmesi kimin hoşuna gidiyorsa, rahatlık ve bolluk anında Allah’a çok dua etsin.”8
Kişi bolluk ve mutluluk zamanında Allah’a dua etmeye devam ederse, daha sonra başına şiddetli belâ ve musîbetler geldiğinde yine Rabbine dua ettiği zaman melekler; “Ya Rabbi! Bu ses, tanıdık bir kuldan ve tanıdık bir ses. Allah’ım, onun duasını kabul et” derler. Bundan dolayı bazı büyük kimseler şöyle dua etmişlerdir:
اللهُمَّ اِنِّي اُمِرْتُ بِالدُّعَاءِ وَ وُعِدْتُ بِالاِجَابَةِ وَ قَدْ سَاَلْتُكَ كَمَا اَمَرْتَنِي فَاسْتَجِبْ لِي كَمَا وَعَدْتَنِي “Ya Rabbi! Bana dua etmem emredildi ve duama cevap verileceği de vaat edildi. Senin emrettiğin gibi sana dua ediyor ve senden istiyorum. Vaat ettiğin gibi duama icâbet et.”
* Sakarya Üniv. İlahiyat Fak. Öğrt.Üyesi
DİPNOTLAR
1. Hüseyin K. Ece, İslâm’ın Temel Kavramları, Beyan Yay., s. 150.
2. Tirmizî, Daavât 1; Ebû Dâvûd, Salât 358.
3. Arif Arslan, Dua ile Ruhsal Tedavi, Samanyolu Yay., s. 18.
4. Müslim, Birr 55.
5. Bkz. Bakara, 2/186.
6. Tirmizî, Daavât 9.
7. Tirmizî, Daavât 82.
8. Tirmizî, Daavât 9.