İlim Dünyamıza Hoşgeldiniz.. ßiร๓illคђiггคђ๓คภiггคђi๓ ..νυѕℓαтıм özℓємiм∂iя..
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

İlim Dünyamıza Hoşgeldiniz.. ßiร๓illคђiггคђ๓คภiггคђi๓ ..νυѕℓαтıм özℓємiм∂iя..

KaRdEsLiGiN DaIm oLdUgU, sEvGiLeRiN BiRlEsTiĞi, DoStLuKlArIn bItMeDiGi AiLe fOrUmUmUzDa iYi vAkIt gEçIrMeNiZ UmUdUyLa eFeNdIm eDePlE GeLeN HüRmEtLe gIdEr.
 
AnasayfaKapıLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Hz. Ebû Zerr El-Gıfârî- 2

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
HaK_YoLcUsU
Yeni Üye
Yeni Üye
HaK_YoLcUsU


Mesaj Sayısı : 136
Kayıt tarihi : 02/05/09

Hz. Ebû Zerr El-Gıfârî- 2 Empty
MesajKonu: Hz. Ebû Zerr El-Gıfârî- 2   Hz. Ebû Zerr El-Gıfârî- 2 Icon_minitimePaz Mayıs 10, 2009 12:35 pm

Taha F. Ünal
12.03.2009
MÜCADELESİ

Giriş

İslâm'ın sadr-ı evvelinin önemli şahsiyetlerinden olan Hz. Ebu Zerr'in bilhassa Hz. Osman (ra) dönemindeki tavır, görüş ve hareketleri birtakım farklı yorumlara konu olmuş, Şiîler bunu gereğinden fazla serrişte ederek Hz. Osman gibi bir büyük sahabeye ta'n ü teşnîde kullanmış, asrımızda bilhassa İslâm dünyasında yetişmiş bazı sosyalistler de Hz. Ebû Zerr'i 'İslâm'da ilk sosyalist' sayma gibi bir garabet sergilemişlerdir.Oysa, Hz. Ebû Zerr (ra) kendi görüş ve içtihadında ısrarlı olmakla birlikte, hiçbir zaman Hz. Osman'a karşı bir itaatsizlikte bulunmadığı gibi, Hz. Osman'ın onun hakkındaki kararları üzerine Medine'den Şam'a, Şam'dan tekrar Medine'ye ve oradan da Rebeze'ye gitmekte tereddüt etmemiştir.

Ashâb-ı Kiram, kıyamete kadar gelecek bütün nesillere muallim olma şerefini haiz bir cemiyet olduğu için, haklarında lisan-ı Nebevî'den şeref-südûr olan, "Ashabım yıldızlar gibidir; hangisine uysanız hidayete erersiniz" (Keşfu'I-Hafa, 1/147; İthaf, 2/223) hadisine tam mâsadak olmuş, aralarındaki ihtilâflarla bile gelecek asırlara ışık tutmuşlardır.

Ashâb-ı Kiram'ın her bir ferdi, mürşidleri, muallimleri Hz. Resul-i Ekrem (sav)'in bir yanını belli derecelerde temsil ediyordu. Meselâ, Bediüzzaman Hazretleri'nin tefsir ve te'villerine göre, o dönemde çok önemli olan, varidatı ölçüsünde riski bulunan ve tam bir sadakat gerektiren 'maiyyet-i Nebeviye' makamını bihakkın temsil etmekle Hz. Ebu Bekir Efendimiz (ra), Ashab içinde zirveyi tutarken, hemen arkasından gelen Hz. Ömer (ra), cehaletin, asabiyetin, inat ve gururun hakim olduğu o devirde ikinci derecede önemli bir makam olan kâfirlere karşı şiddetiyle Efendimiz'in küfre karşı şiddetini Ashab arasında en üst derecede temsil ettiği için ikinci sıraya yerleşiyordu. Kâfirlere karşı şiddetin önemli olduğu bir devirde, hele bir de mü'minler zayıf ise, küfür cephesinin asabiyeti karşısında iman kardeşliği ve dayanışması daha bir önem kazanıyor ve mü'minlere karşı merhamet çok önemli bir mânâ ifade ediyorsa, bunu birinci derecede temsil eden Hz. Osman da merhamet, re'fet, şefkat ve cömertliği ile Ashab arasında üçüncülüğü elde etmişti. Maiyyet-i Nebevî, kâfirlere karşı şiddet ve mü'minlere karşı merhamet o dönemde sahip olunması gereken en önemli üç sıfattı ve bu en önemli üç sıfatta Efendimiz'i Ashab arasında bihakkın temsil eden Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman (r.anhüm), sahip oldukları bu çok pahalı, çok değerli 'altın'larla, insanlık tarihinde Peygamberlerden sonra en büyük üç insan olma lütuf ve şerefine ulaşmışlardı. Bunların arkasından gelen Hz. Ali (ra) Efendimiz, diğerlerinden daha fazla rükû ve secdesi, Allah'ın fazl ve rızasını talebi, ilim ve takva gibi 'gümüş' mesabesindeki faziletleriyle bütün Sahâbe'ye rüçhaniyet kazanmış olsa da, ilk üç halifenin sahip oldukları az altın, onlardan bir eksik altınıyla birlikte gümüşlerine râcih olduğundan, Ehl-i Sünnet' e göre, fazilet yarışmasında dördüncü sırayı almıştı.

Hz. Ebû Zerr'in Ashab Arasındaki Yeri

Hz. Ebu Zerr (ra) ise, İslâm'da ilklerdendi. Fakat, mizaç ve fıtratında küfre karşı tahammülsüzlük ve -tabir yerinde olacaksa- sabırsızlık ön planda olduğundan, Efendimiz (sav), kendisinin Mekke'de kalmasını münasip görmeyip, köyünde İslâm'ı yaymak vazifesiyle geri göndermiş, o da Medine'de Hendek Savaşı'ndan sonra Efendimiz'e mülâki olabilmişti.

Ebû Zerr, Resulûllah Efendimiz (sav)'in infak, zühd, doğru sözlülük ve vera' yanını temsil eden Sahabîlerin ilklerindendi. Resulûllah (sav)'la münasebetleri daha çok bu noktada cereyan ettiği gibi, kendisinden gelen hadislerin de ekseriya bu konuda olması, onun karakter ve fonksiyonunu ortaya koyar mahiyettedir. Meselâ, hadis âlimlerimiz Ebû Zerr'den şöyle bir hadis rivayet etmektedir: (Müsned,5/173; Heysemi, Mecma', 3/93, nr. 4507 (D. el-fıkr); İbn Sa'd, Tabakat, 4/229; Tergib-Tertıib, 1, 580, nr.l 198)

"Halîlim (Resulûllah sav) bana yedi şeyi tavsiye, etti: Yoksulları sevmek ve onlara yakın olmak; maddî yönden kendimden yukarıdakilere değil, aşağıdakilere bakmak; kimseye bir şey sormamak; bana yüz çevrilse de sıla-i rahimde bulunmak; acı da olsa hakkı söylemek; kınayanın kınamasından korkmamak; Arş'ın altındaki hazinelerden olan ‘Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billahi'1-Aliyyi'1-Azîm'e çok devam etmek."

Ahmed b. Hanbel ve Müslim, Hz. Ebû Zerr'den rivayet ediyor:

"Ebû Zerr dedi: 'Bir gün Resûlullah (sav)'la beraberken Uhud Dağı'na doğru gittik. Buyurdular ki:

- Yâ Ebâ Zerr!

- 'Efendim, ey Allah'ın Rasûlü!' dedim.

- Bugün mallan çok olanlar, kıyamet gününde az mala sahip olacaklardır. Ancak, -sağından, solundan, önünden ve arkasından- şöyle şöyle yapanlar (infak edenler) müstesnadır. 'Onlar ise ne kadar azdır!'

Sonra, tekrar buyurdular:

- Yâ Ebâ Zerr!

- 'Buyur yâ Resulallah! Anam, babam sana feda olsun', dedim.

Buyurdular ki:

- Uhud Dağı kadar bir malım olsun da, onu Allah yolunda infak edersem ve geriye de ondan iki kırat kadar bir şey kalsa, bu benim hoşuma gitmez.

- 'Veya iki kıntar ey Allah'ın Resulü', dedim.

- Hayır, iki kırat da olsa.. Sonra buyurdular ki:

- Ebû Zerr, sen çoğaltmak istiyorsun, ben ise, azı anlatmak istiyorum (Müslim, Zekât, 34. nr. 992; Müsned, 5/149; Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid, 3/303, nr. 4669.

Mes'elenin bir cephesi bu idi. Ebû Zerr'in bir misyonu vardı ve o, misyonunu yerine getirecekti. Karşı cephede ise, bazı gerçekler, vakıalar kendisini gösteriyordu. Nübüvvet ve Hilâfet dönemlerini yaşamış bulunan İslâm, tam bir devlet ve medeniyet olma yolundaydı. İlk dönemin ruh ve mânâsının yanı sıra, her sahada bir ilim hareketi, servet ve güçlü bir yönetimle takviye edilmeyen ve kendi medeniyetini oluşturamayan bir hareket uzun ömürlü olamazdı. İs-railoğulları'nın parlak dönemi Hz. Süleyman (as)'in hayatıyla sınırlı kalmış, Hz. İsa'nın havarileri ve şakirdleri dünyaya açıldıktan sonra, o muhteşem fe-dakârlık ve kahramanlık döneminin arkasından Roma ile izdivaçları hengâmında artık din, özünden çok şey kaybetmiş bulunuyordu. İslâm'ın tam bir ilim, kültür ve servet birikimi ve hareketiyle dünyaya açılıp, kökleşmesi, anlaşılan o ki, sancısız olmayacaktı. Çünkü, fetihler, ilk dönemin aksiyon ruhu ile çok süratli gerçekleşmiş ve Îslâm, bütün dinleri, kültürleri, medeniyetleri, anlayışları ve yaşayışları ile eski dünyanın merkezine yegâne varis olmuştu. İran'ın, Mısır'ın, Irak ve Suriye gibi ülkelerin Medine'ye akan serveti Ashâb-ı Kiram arasında kısmî zenginleşmelere sebep olduğu gibi, bu ülkelerin kültürleri ve yaşayışları da, şüphesiz genç İslâm toplumu üzerinde küçümsenmeyecek tesirler yapıyordu.

Hz. Osman Döneminin Bir Açıdan Genel Karakteri

Ahmet Cevdet Paşa, bu dönemle ilgili şu değerlendirmede bulunmaktadır.

"Ebû Bekir ve Ömer (ra) hazretlerinin halifelik devirleri ve Osman-ı Zinnûreyn'in (ra) halifeliğinin ilk zamanları aynıyla Zaman-ı Saadet gibi geçti. Ondan sonra güzel yemekler yemek, güzel elbise giymek ve güzel eğerli atlara binmek ve bahçelerde tenezzüh gibi servet ve medeniyete dal budak olmuş âdetler çıktı. Çok kimseler mal biriktirmek davasına düşüp, özellikle Şam Valisi Muaviye İbn Ebî Süfyan servet ve zenginliği çoğaltmakta idi.

"Fakih-i Şam olan Ebû Zerr'il-Gıfârî (ra) altın ve gümüş biriktirenleri ise ayıplar ve "bir günlük nafakanın fazlasını biriktirmek caiz değildir" diye, "Ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyan din adamlarının çoğu in-sanların mallarını bâtıl yere yerler ve onları Allah'ın yolundan alıkoyarlar. Altın ve gümüşü biriktirip de, Allah yolunda infak etmeyenleri acıklı bir azapla müjdele!" ayetini okurdu. Ebû Zerr hazretleri bu âyet-i kerîmenin zahiriyle amel eder ve bir günlük nafakadan ziyade mal biriktirmeyi caiz görmeyip, fazlasının Allah yolunda harcanmasını söylerdi..." (Ahmed Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya Tevârihi Hulefâ, 1/417-422), (Sadeleştiren: A. Arslan).

Bazı âlimler ve tarihçiler, 'ayette sözü edilen mal, biriktirilip de zekâtı verilmeyen maldır. Hz. Ebû Zerr ise, zekâtı verilmiş de olsa mal biriktirmeyi caiz görmezdi" yorumunda bulunmuşlarsa da, Hz. Ebû Zerr, temelde zenginleşmeye ve zekâtı verilsin verilmesin, elde tutulan malın yol açacağı tahribata karşıydı. Onun bilhassa söz konusu ayeti okuması manidardır. Tecrîd-i Sarih'te (8/393) verilen şu bilgi ve açıklama, mevzûyu daha yakından arılamamıza yardımcı olacak mahiyettedir:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Hz. Ebû Zerr El-Gıfârî- 2
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Hz. Ebû Zerr El-Gıfârî- 2 2
» Ebu Zerr El Gıfâri (r.a)

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
İlim Dünyamıza Hoşgeldiniz.. ßiร๓illคђiггคђ๓คภiггคђi๓ ..νυѕℓαтıм özℓємiм∂iя.. :: ♥✿•*¨`*•✿♥ ♥✿•*¨`*•✿♥...::::iSLAM::::....♥✿•*¨`*•✿♥ ♥✿•*¨`*•✿♥. :: รคђค๒єlєг tคгiђi-
Buraya geçin: