İslam
İslam Kur'an da üzerimize farz kılınan Allah'a ruhun, fizik bedenin ve nefsin teslim edilmesidir. Yani Kur'an-ı Kerim'in bütünüdür. Zamanımızda dünyanın hiçbir ülkesinde KUR'AN' da emredilen İslam, küçük TASAVVUF gruplarının dışında yaşanmamaktadır.
TASAVVUF
Tasavvuf İslam'ı yaşama şeklidir. İslam'ı tasavvufun dışında yaşamak mümkün değildir. Sahabe Kur'an-ı Kerim'in bütününe tabi olarak TASAVVUFU yaşamıştır.
KUR'AN
KUR'AN-ı Kerim İslam'ı anlatır. İslam'ın nasıl yaşanacağını, yani Allah'a nasıl teslim olunacağını, yani Tasavvufu anlatır. Ve sahabe'nin 3 vücütlarını da Allah'a teslim ederek İslam olduklarını, yani tasavvufu yaşadıklarını ayetlerle ispat eder.
KUR'AN-I KERİM'DEKİ İSLAM, SAHABENİN YAŞADIĞI İSLAMDIR.
İSLAM NEDİR ?
Tasavvuf dediğimiz zaman bu kelimenin asıl anlamının 14 asır evvel yaşanan Kur'an-ı Kerim'deki İslam olduğunu bileceksiniz. Bundan 14 asır evvel Peygamber Efendimiz (S.A.V)'le bütün sahabe Kur'an-ı Kerim'deki İslam'ı yaşadılar. İşte o İslam, tasavvuftur.
Gercekten sonucuna bakarsanız İslam'ı yaşamak, tasavvufu yaşamak insanı İslam kelimesinin muhtevasındaki asıl unsura götürür. Allah'a teslim olmaya. Teslim olmak, üç kademeli bir olaydır. Önce ruhun teslimi, sonra fizik vücudun (vechin) teslimi, sonra da nefsin teslimi söz konusudur.
Bu gün dünyanin hiç bir yerinde büyük insan kitleleri İslami yaşamıyor. Teslim diye bir keyfiyetin farkında bile değiller. İslamın 5 tane şartının yerine getirilmesiyle insanların İslami yaşadığı zannedilmekte. İslamın 5 tane şartı, yani namaz, oruç, haç, zekat ve kelime-i şehadet... Bunların bu gün anladığımız manada tatbikatıyla hiç kimse teslime ulaşamaz.
Teslimin ne olduğuna baktığınız zaman bunun, İslam kelimesinin muhtevası olduğunu görüyorsunuz. Öyleyse hiç kimse, İslamın 5 tane sadece bu günkü anlamıyla tatbik ederse ruhunu Allah'a ulaştıramaz (teslim edemez). Fizik vücudunu Allah'a teslim edemez. Nefsini Allah'a teslim etmesi de hiç bir zaman mümkün değildir.
Oysaki İslamın yaşanması her şeyden ama her şeyden evvel, bir tabiiyet müessesesi'dir. Mutlaka mürşidinize ulaşacaksınız ve ona tabi olacaksınız. Bundan 14 asır evvel sahabenin Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e tabi olduğu gibi. Yetmez, Hz.Ebubekir'e tabi olması gibi, Hz.Omer'e, Hz.Osman'a, Hz.Ali'ye tabi olması gibi. O da yetmez, tabiinin sahabeye tabi olması gibi. Tabiinden sonra gelenlerin, tabiine tabi olması gibi. Zamanımıza kadar ulaşan zincirin bütün halkaları tamamlanmış bir tabiiyet müessesesi. İşte İslamın temelinde, İslamın kökeninde bu vardir. Tabiiyet.
İslam kelimesi "slm" kokunden geliyor. Sin, lam ve mim. Seleme. Bunun birincil anlamı teslimdir. Bu kökten gelen asıl kelime, teslimdir. Allah'a 3 vücuduyla teslim olmadan hiç kimse teslim olamaz. Teslim olmak, İslam olmak demektir. İslamın ikinci anlamı, selam veya selamet kelimesinde ifadesini bulan bir sulh ve sükûn halidir. Bir insan iç aleminde de, dış aleminde de (yani başkalarıyla olan ilişkilerinde de), Allah ile olan ilişkilerinde de sulh ve sükun haline girmedikce, kavgayı bitirmedikçe, o kişi selamete ulaşamaz. Sulh ve sükuna ulaşamaz. Sulh ve sükuna ulaşamazsa, İslam'ın ikinci şartı gerçekleşemez.
Öyleyse 14 asır evvele baktığımız zaman onlar Kur'an-ı Kerim'de farz kılınan bu esaslara riayet etmişlerdi. Demek ki İslam dediğimiz zaman birincil anlamı, bunun temel anlamı, köklü anlamı, tamamına yakın anlamı: Teslimdir. Bir insan, Allah'a teslim olmadıkça İslam olamaz.
Tabii biz Allah'a göre İslamdan bahsediyoruz. İnsanlar bir İslam anne-babadan doğdukları andan itibaren İslam standartlarında kabul edilirler. Öldükleri zaman da İslami usullere göre defnedilirler. Biz insanlar, içinde yaşadığımız camia İslam camiası olduğu için, herkes bize göre, insanlara göre İslam standartlarında olduğu için, herkesi İslam kabul ediyoruz. Ama Allah'a göre İslam olmak bu değil.
Allah'a göre İslam olmak, 28 tane basamağın 27 tanesini aşmakla mümkündür. Son basamağa ulaşmakla mümkündür. Allah'a teslim olmakla mümkün ve geçerlidir. Öyleyse 14 asır geriye baktığımız zaman onlar bunu yapmışlar mi? Evet, bütün sahabe, başta Peygamber Efendimiz (S.A.V) olmak üzere, bütün sahabe Allah'a üç cesetleriyle birlikte teslim olmuşlardı. Hepsi İslam şerefine nail olmuşlardı.
İşte Allah'ın, bütün insanları ulaştırmak hedefi bu. İslam olma. Mutlak bir saadete ulaşma. 14 asır evvel sahabe bunları yaşıyor. Ve sualimiz: 14 asır sonra bu gün, acaba neden İslam yaşanmıyor? Kur'an-ı Kerim mi değişti? Asla! Hicr Suresinin 9. ayet-i kerimesinde Allah'u Teala diyor ki; "Bu kitabı biz indirdik, onun muhafızı biziz." Kur'an-ı Kerim'in bir damlasına bile, bir noktasına bile, bir kelimesine bile, bir harfine bile dokunamayan iblis, yapacağını yapmıştır. Daha evvelki kitaplari değiştiren iblis, Kur'an-ı Kerim'i değiştiremeyince, Kur'an-ı Kerim'in aslını değiştiremeyince, tatbikatini değiştirmeyi başarmış. Ve 14 asır sonra, ne yazık ki İslamın tatbikatında artık sahabenin yaşadığı İslamın esaslarına rastlamak mümkün değil. Sadece İslamın 5 tane şartı kalmış geriye.
İşte Allahu Teala'nin verdiği görev, üç tane cesedimizi birden, onların hepsini muhatap almasına rağmen, 14 asır sonra yalnız fizik vücudumuzun bir takım görevleri kalmış ortada. Mesela Allahu Teala, daimi zikri farz kılıyor. Ama fizik vücudumuzun görevleri arasında ona rastlayamıyoruz. Bize öğretilen İslam ilmihalinde bu yok. Zikrin, (daimi zikrin değil) zikrin bile farziyetine dair bir hüküm bulmak mümkün değil.
TASAVVUF NEDİR?
Tasavvuf dediğimiz zaman, bir çok insan bunun bir lüks olduğunu zannediyor. Tasavvuf dediğimiz zaman, bir çok insan bunun bir fantezi olduğunu zannediyor. İslamın 5 şartıyla insanların kurtuluşa ulaşabilecekleri iddia ediliyor. Hem de en yetkili makamlardan. Hatta, "Mürşid diye bir şey yoktur, sakın bir mürşide tabi olup da budalalık etmeyin" gibi bir takım sözler, dini unsurların en üst noktalarından, din öğretmekle vazifeli olan kurumların en üst noktalarından insanlara iletilir olmuş.
Tasavvuf bundan 14 asır evvel Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in ve sahabenin yaşadığı İslamdir. Bu gün dünya üzerinde yaşanmayan İslam. Sadece bir takım tasavvuf gruplarında yaşanabilen İslam. İslamın esasıdır, aslıdır, Kur'an-ı Kerim'deki İslamdır.
Kur'an-ı Kerim'de yeminler var, sahabe bu yeminleri yerine getirmiş, Kur'an-ı Kerim'de, insanı dünya saadetine ulaştıracak olan üç tane farz var. Sahabe, bunların hepsini yerine getirmiş, hepsi teslime ulaşmışlar, gerçek İslam olmuşlar ve hem cennet saadetinin hem dünya saadetinin, sahibi olmuşlar. Onların cennetle müjdelendiğini Allahu Teala açık açık söylüyor. Araf 157: "O ummi, Nebi, Resule tabi olanlar... Felaha erdiler" diyor. Bütün sahabe felaha ermiş, cennet saadetiyle mujdelenmiş. Ve bütün sahabenin dünya saadetine ulaştığı da kesin. Çünkü o devre Asr-ı Saadet diyoruz. Saadet devri, diyoruz.
Öyleyse şimdi tasavvufun muhtevasına girelim. Nedir tasavvufun muhtevası? Birincisi cennet saadeti, ikincisi dünya saadeti. İşte İslam, kalın çizgilerle bu çerçevenin içindedir.
Öyleyse hepimiz Kur'an-ı Kerim'deki emirleri yerine getirmek mecburiyetindeyiz. Bundan 14 asır evvel sahabenin yerine getirdiği yeminleri yerine getirmek mecburiyetindeyiz. Dini öğretmekle vazifeli olanları bunları bilmeseler de, "bunlar farz değildir" deseler de, hatta "yapmayın" deseler de Allah'ın emrettiği şeyler asıldır.