İlim Dünyamıza Hoşgeldiniz.. ßiร๓illคђiггคђ๓คภiггคђi๓ ..νυѕℓαтıм özℓємiм∂iя.. KaRdEsLiGiN DaIm oLdUgU, sEvGiLeRiN BiRlEsTiĞi, DoStLuKlArIn bItMeDiGi AiLe fOrUmUmUzDa iYi vAkIt gEçIrMeNiZ UmUdUyLa eFeNdIm eDePlE GeLeN HüRmEtLe gIdEr. |
| | Yarın Kılarız Diyenlerin Biz Kıldık Namazını | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
vuslatım özlemimdir Yönetici
Mesaj Sayısı : 916 Kayıt tarihi : 02/04/09 Yaş : 47 Nerden : SİVAS
| Konu: Yarın Kılarız Diyenlerin Biz Kıldık Namazını Salı Mayıs 19, 2009 4:11 pm | |
| http://www.islamisohbet.com/forum/islami-videolar/2689-namaza-davet/----------------------------------------------------------------- BÜTÜN HERKEZİ NAMAZ KILMAYA DAVET EDİYORUZ. ŞÜPHESİZ Kİ İNSANLAR ALLAH'A KULLUK (İBADET) ETMEK İÇİN YARATILMIŞLARDIR. İBADETLERİN EN ÖNEMLİSİ İSE NAMAZDIR. ÖLÜNCE VERİLECEK İLK HESAP KİŞİNİN NAMAZLARIDIR. GELİN BU HESABI KOLAY VERELİM. | |
| | | vuslatım özlemimdir Yönetici
Mesaj Sayısı : 916 Kayıt tarihi : 02/04/09 Yaş : 47 Nerden : SİVAS
| Konu: Namazı Terketmenin Bahaneleri Salı Mayıs 19, 2009 4:21 pm | |
| BENİM KALBİM TEMİZ
Namazla ilgili sohbet veya tavsiyeler üzerine kimi insanlar hemen ortaya atılır:
“Kardeşim, sen benim kalbime bak. Benim kalbim temiz. Hiç kimseye kötülük
düşünmüyorum.”
Bunu söyleyen insanlar, gerçekten Rabbimizin emirleri ve dinimiz İslâmiyet
hakkında pek bir şey bilmiyor.
Öncelikle, “Benim kalbim temiz” diyerek böbürlenmek, kendini beğenmek ve
namaz kılanları kalpleri kirli olan insanlar olarak görmek büyük bir hatadır.
Çünkü dinimiz, alçakgönüllü olmayı, asla büyüklenmemeyi emreder.
Kalbinin temiz olduğunu herkes kendisi değil, başkaları söylemelidir. Bir
kimse elbette kendisini iyi görür. Asıl hüner, başka kimselerin onu takdir etmesidir.
Asıl önemli konu şudur: Namazı emreden Rabbimiz ve onu bize öğreten Peygamberimizdir.
Hiçbir ayet ve hadiste, “Ey kalbi kirli olanlar, namaz kılın. Kalbi
temizler, siz yan gelip yatabilirsiniz” diye bir emir yok.
Namazla ilgili tüm emirler, mü’min ve Müslüman olanlar içindir. Üstelik kalbiniz
temizse, daha fazla namaz kılmalısınız.
Dünyanın gelmiş geçmiş kalbi en temiz insanı, Peygamberimizdir. Hiç kimse
için kötülük düşünmemiş, hatta canına kast eden nice düşmanlarını affetmiştir.
Ancak en çok namaz kılan da yine odur. Bir bakıma şunu söyleyebiliriz: Kimin
kalbi temiz, imanı güçlü, teslimiyeti fazlaysa, o kişi daha çok namaz kılar.
Bu yüzden “Kalbim temiz” bahanesi hiçbir temele dayanmayan asılsız bir safsatadan
ibarettir.
En son Zeynep-Aylin 58 tarafından Salı Mayıs 19, 2009 4:31 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi | |
| | | vuslatım özlemimdir Yönetici
Mesaj Sayısı : 916 Kayıt tarihi : 02/04/09 Yaş : 47 Nerden : SİVAS
| Konu: Namazı Terketmenin Bahaneleri Salı Mayıs 19, 2009 4:23 pm | |
| CAMİYE VE ABDEST YERİNE UZAĞIZ
Bir grup dindar ve namaz kılan insan bir otobüs kiralayarak İstanbul’u gezmeye
geliyorlar. İçlerinde iman ve Kur’an’a hizmet etmek aşkıyla yanıp tutuşan
çok gayretli, namaza karşı çok dikkatli gençler var. Niyetleri sabah namazını Süleymaniye
Camisinde kılarak, manevî havayı doyasıya teneffüs etmek, âdeta
asırlar öncesinin feyizli dünyasında bir saat geçirebilmek.
Ne var ki, şehrin içinde, tam da sabah namazı vaktinde otobüs arıza yapıyor.
Bir türlü sorunu çözemiyorlar. Tabiî o saatte her yer kapalı ve bir tamirci getirmek
imkânsız. Olayı anlatan arkadaşım, maalesef sabah namazını kılamadıklarını
söyledi. Kulaklarıma inanamadım, “Nasıl olur, hiçbir çözüm aklınıza gelmedi
mi?” dedim. “Çevreyi tanımıyoruz, etrafta cami yok” dedi arkadaşım. Oysa bahsettikleri
yerin birkaç yüz metre ötesinde cami vardı. Tabiî yüksek katlı binalardan
dolayı gözükmüyordu. Daha baştan, “Cami yok, çevreyi bilmiyoruz, namaz
kılacak bir yer bulamayız” diye düşündükleri için kaybetmişlerdi.
Eğer kafalarında, “Kesinlikle namazı kılmalıyız, onun önünde hiçbir engel tanımayız”
düşüncesi olsaydı, Allah onlara mutlaka bir çıkış yolu gösterecekti.
Meselâ, iki kişi bir taksiyle etrafı gezer, buldukları camiye bütün arkadaşlarını
götürürdü. Belki çok az bir masraf edilirdi, ama “dünya ve içindekilerden daha
hayırlı olan sabah namazı” kazaya kalmazdı.
En son Zeynep-Aylin 58 tarafından Salı Mayıs 19, 2009 4:32 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | vuslatım özlemimdir Yönetici
Mesaj Sayısı : 916 Kayıt tarihi : 02/04/09 Yaş : 47 Nerden : SİVAS
| Konu: Namazı Terketmenin Bahaneleri Salı Mayıs 19, 2009 4:24 pm | |
| YER TEMİZ Mİ? ORTAM UYGUN MU?
Bazı kimseler, bulundukları yerin temiz olmadığını ya da namaz kılacak uygun
bir yer bulamadıklarını namaza engel gösterirler. Oysa toprakta, betonda,
tahtada, parkede, camda, çimde namaz kılabiliriz. Yeter ki, gözle görünen, mutlaka
fark edilen bir pislik olmasın.
Eğer namaz kılacağınız yer üzerine halı, kilim, hasır gibi bir şey döşenmemişse,
hiç çekinmeden paltonuzu, ceketinizi veya kazağınızı çıkarıp serin. Bir keresinde
yazdığım bir yazıdan dolayı savcıya ifade vermek üzere mahkemeye gitmiştim.
Sıramızı beklerken namaz vakti girdi. “Nasıl olsa ifademizi verdikten
sonra vakit kalır ve o zaman kılarım” diye düşünebilirdim. Ama en güzeli namazı
vaktinde kılmaktı. Çünkü ne olur ne olmaz, bir aksilik çıkar ve namazımıza
yazık olurdu. Hemen lavaboda abdestimi aldım ve bulunduğumuz kattaki kapıdan
terasa çıktım. Ceketimi çıkarıp namazımı büyük bir huzurla kıldım. Mahkemede
ifade verecektik, heyecanlı ve sıkıntılıydık. Ama hiçbir şey, namazı kazaya
bırakmak kadar acı ve sıkıcı değil.
Belki namaz vaktinin girdiği ve geçmek üzere olduğu ortamda sıkılabilirsiniz.
Hiç kimsenin namaz kılmadığı bir yer olabilir. Yukarıda verdiğim örnekte belki
sıkılıp utanmak mümkün. Mahkemeye gelmişsiniz, heyecanlısınız, etrafınızda
görevli memurlar var. Hiç önemli değil. Siz en temel hakkınız olan, ibadet etme
hakkınızı kullanıyorsunuz. Namazın kime, ne zararı var?
Bir keresinde bir televizyonda canlı yayına katılacaktım. Akşam ezanı okundu.
Lavaboya giderek abdest aldım ve mescid olup olmadığını sordum. Maalesef
yoktu. Yayına çıkacağımız ve kalacağımız süreyi hesap ettim. Namaz vakti çıkmadan
işimiz bitecekti. Böylece dışarıda namazımızı kıldık. Eğer bu mümkün
olmasaydı, hiç çekinmeden orada kılacaktım. Gerekirse yayına bile katılmazdım.
Çünkü, namazdan önemli hiçbir şey yoktur.
Camilerden uzak veya tanımadığımız ortamlarda karşılaştığımız problemlerden
birisi de, kıbleyi bulmak meselesidir. Kıbleyi, çevremize sorarak veya bazı
formüller uygulayarak bulmak mümkündür. Bunun için ilmihal kitaplarındaki
bahislere bakmanız gerekir. Ama en kestirmeden kıble bulma formülü, kıbleyi
gösteren bir pusula almaktır. Sadece kıble bulmak için özel yapılmış pusulalar ve kullanma kılavuzları vardır. Bunu yanımızda taşımakla, her yerde her zaman
kıbleyi bulmamız mümkündür.
Dünya hayatı için bir sürü eşyanın hamallığını yapıyoruz. Ahiretimiz için de
gerekli bazı cihazları taşısak hiçbir şey kaybetmeyiz.
En son Zeynep-Aylin 58 tarafından Salı Mayıs 19, 2009 4:34 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | vuslatım özlemimdir Yönetici
Mesaj Sayısı : 916 Kayıt tarihi : 02/04/09 Yaş : 47 Nerden : SİVAS
| Konu: Namazı Terketmenin Bahaneleri Salı Mayıs 19, 2009 4:25 pm | |
| OKADAR ÇOK ENGELİM VAR Kİ...
Namazın önünde hiçbir engel tanımayın. Emin olun ki, eğer tanımazsanız
namaza sizi davet eden Allah, karşınıza çıkmaya yeltenecek her türlü engeli
ayaklarınızın altında zelil edecektir.
Deneyin. Yanınızda, kâinatı şah damarından yakalayan Allah varken hangi
ordular sizi durduracakmış! Hangi şeytan alıkoyabilecekmiş sizi o engin buluşmadan?
Biliyorum, hepimiz çeşitli bahanelerle yüzleşiriz. Belki de bazen namazı eda
edemeyişimizin nedeni keyfimiz değildir.
Hücrelerinize kadar yorgun musunuz? Hastalık iliklerinize kadar kuşattı mı
sizi? Zamanınız ve saniyeleriniz bir mengeneye mi sıkıştı? Hiç olmazsa farzları
kılabilirsiniz.
Farz, Allah ile bağlarımızı koruyan asgarî sınırdır. Güvenlik bağınızı kopardığınızda
boşluğa yuvarlanırsınız. Biz hiçbir rüzgârdan etkilenmeyecek kadar güçlü
bir ip cambazı değiliz. Kalbimizi hedef seçen kurşun yağmurları arasında yürüyoruz
bu hayat ipinde. Semanın sonsuzluğuyla bizi bağlayan farzları da terk
edersek, kaçırdığımız ipin ucunu bir daha yakalayamama tehlikesi var.
Bir vakit namazı kılamazsanız diğer namazı da kılamayabilirsiniz. Bir defa
koptuğunuzda, bağışlayan rahmet aşağılardan sizi yakalamazsa çukura çakılmanız
mukadderdir.
Nefis asla doymaz, tatmin olmaz, isteklerini bitirmez. Kopardığı bir tavizi daha
büyük bir talep takip edecektir. Elinizi alırsa kafanızı da götürmek isteyecektir.
Nefsine selâm veren ona borçlu çıkacaktır. Tercih sizin. Uzatmadığınız kalbinizden
hangi rahmetin tutmasını bekleyeceksiniz ki?
Eğer bir gün, şeytan tüm bahaneleri tank yapıp üzerinize yürürse, eğer bir gün
nefsiniz yüreğinize taktığı zincirle sizi sürükleyip götürmek isterse, kimden koparılmak
istendiğinizi hatırlayın.
Bu kopuş, anadan, babadan, yârdan, yurttan kopuş gibi değildir. Candan
kopmak böylesine hazin olamazdı. Kimden koparılmak istendiğinizi görün. Nasıl,
bir aslan gibi güçleneceğinizi, çelik gibi bir iradeye sahip olacağınızı anlayacaksınız.
O zaman hiçbir engel Yaratıcınızla olan bağı koparmayı başaramayacaktır.
Namaza karşı forvette oynayan veya kalecilik yapan bir futbolcunun psikolojisiyle
hareket etmelisiniz. Bunların ikisinin de gözü toptadır. Golcü futbolcu
“Nasıl etsem de gol atabilsem” diye gözünü kırpmadan topu izler. Kaleci de,
“Aman topu kaleye sokmayayım” diye devamlı topu takip eder. Gol fırsatını kaçırmayı
veya gol yemeyi, sanki ölüm gibi acı görürler.
Bilirler ki, milyonlarca taraftar onları izlemektedir. Onların başarısıyla sevinecek,
hatasıyla acıya boğulacaklardır.
Namaz için ezan okunduğunda bizleri kimlerin izlediğini hiç düşündünüz mü?
En başta Rabbimiz huzuruna bekliyor. Bizim kendilerini göremediğimiz, ama
ruhen her zaman etrafımızda olan melekler, nebiler, evliyalar bizim namaz için
koşmamızı istiyorlar. Allah’ın huzuruna coşkuyla koşuyorsak, mutlu oluyor,
ihmal edersek hüzne gark oluyorlar. Yine ihmal eder misiniz?
Madem ki dinimizde imandan sonra en büyük hakikat namazdır; aklımız, kalbimiz,
ruhumuz, duygularımız namazla dolmalı, onunla doymalı, bütün zerrelerimizi
Allah’la buluşmanın sevinç ve heyecanı kaplamalıdır.
Dikkat edin: Ben namaz için bir vakit ihmali ve geciktirmeyi bile reddeden bir
anlayışla bunları yazıyorum. Yoksa sadece hiç namaz kılmayanları kast etmiyorum.
Bu açıdan hiçbirimiz, “Biz zaten namazımızı kılıyoruz” diye işin içinden
sıyrılamayız.
Namazı geciktirmeye, ihmale veya baştan savma kılmaya mazeret diye gösterdiğimiz
şeylere bakın! Söyler misiniz, hangisi vazgeçilmez Allah aşkına?
Namaz benliğimizi öylesine doldurmalı ki, vaktimizi, yerimizi, işimizi ona
göre ayarlamalıyız. Muhterem validemin tedavi için hastaneye giderken ihtiyaç
çantasına koyduğu ilk şey, seccadesi olurdu. Ne kadar zor şartlarda ve yoğun
olursa olsun vakti girince yaptığı ilk iş, namazı kılmaktı. Biz de böyle davranırsak
ne kaybederiz?
Namazı engelleyecek şeylerin sizi yenmemesi için, bütün savunma gücünüzü
hazırlayın ki, nefisten gol yemeyesiniz. Eğer böyle bir şuur zırhını kuşanırsanız,
Allah’ın, hayal edemeyeceğiniz fırsatlar yaratacağından hiç şüpheniz olmasın.
Siz Ona kul olup, namaz kılma heyecanıyla yaşarsanız, O size zaman yaratır, yer
yaratır, imkân yaratır. Hattâ insanları size hizmetçi yapar. | |
| | | vuslatım özlemimdir Yönetici
Mesaj Sayısı : 916 Kayıt tarihi : 02/04/09 Yaş : 47 Nerden : SİVAS
| Konu: Namazı Terketmenin Bahaneleri Salı Mayıs 19, 2009 4:38 pm | |
| KILACAKTIM AMA UNUTTUM
Bir gün öğle ezanları mü’minleri Allah’la buluşmaya çağırırken, sevgi, heyecan
ve şevkle mescide gidiyordum. Çevremdekilere, “Duydunuz mu? Aşağıda
toplantı var. Hemen hazırlanın” dedim.
“Toplantı” ne efsunlu bir kelimeymiş ki, insanlar bir anda şaşırıp, katılmak
zorunda olduklarını hissettirir bir hayıflanmayla, “Haberimiz yok” diyorlardı.
“Öyleyse şimdi haberiniz oldu” dedim. “Hemen abdestinizi alın ve koşun.”
Bizim için bir vakit namaz binlerce toplantıdan, buluşmadan, sohbetten önemli
değil mi? “Namaz uykudan hayırlıdır” diyen Hz. Bilâl (r.a.), aynı zamanda
namazın her şeyden hayırlı olduğunu söylemiş olmuyor mu? Devam ettim:
“Askerde komutanımız çağırsa koşarak huzuruna çıkarız. Oysa bizi şu anda
huzuruna çağıran, Kumandan-ı Akdes’tir. Ezel ve ebed Sultanıdır. Dünya ve
âhiretin Hâkimidir. Kim Ona hayır diyebilir?”
Bir arkadaşım, “Namazı vaktinde ve cemaatle kılmak çok iyi. Ama nefse ağır
geliyor” dedi. Ben aksini düşünüyorum. Namazı vaktinde kılmak, çok hafif ve
lezzetli. Asıl onu ertelemek, nefsime ağır geliyor. Namazı kılınca aklım, kalbim,
ruhum ve hattâ nefsim rahatlıyor. Namazımı her hatırladığımda, “Ohh, namazımı
kıldım” diyorum. Ya namazı ertelediğiniz vakitleri düşünün. Her hatırlayışta,
“Şu namazı bir kılsaydım” diye bütün varlığınız bir cenderede sıkılmıyor mu?
Namazı kılıp en fıtrî görevinizi yapıncaya değin sanki dünya kadar bir kayanın
altında eziliyormuş gibi olmuyor musunuz? Vaktinde kılıp bu acı ve ıztıraptan
kurtulmak, üstelik cemaatle kılıp 27 kat fazla sevap almak varken niye ruhunuzun
bir mengenede sıkılmasına dayanabiliyorsunuz?
“Namazı vaktinde kılmayı, en faziletli amel” olarak niteleyen Sevgili Peygamberimiz
(a.s.m.), aynı zamanda bizi bu cendereden kurtarmış olmuyor mu?
Namazı geciktirirseniz, ona önem vermediğinizi göstermiş olursunuz. Erteleyen,
ihmal eden, önem vermeyen unutur da. Allah’ın daveti nasıl geciktirilir, nasıl unutulur, O en büyük Sevgiliyle buluşmak nasıl ihmal edilir; havsalanız alıyor
mu?
Namazı ertelemekten, geciktirmekten, unutmaktan kurtulmak istiyor musunuz?
İşte size en kestirme yol: Onu en büyük işiniz kabul edin, hayatınızı namaza
göre programlayın. Kâinatın Sahibi sizi huzuruna çağırdığında ilk işiniz, elinizdeki
her şeyi fırlatıp, “Geliyorum Rabbim” demek ve namaza koşmak olsun.
Hatta vakit gelmeden hazırlanın, heyecanlanın. Ölümden hayata kaçanların koştuğu
gibi koşun ibâdete.
Rabbimiz, “Ey mü’minler! Cuma günü namaz için çağrıldığınız zaman Allah’ı
zikre koşun, alış verişi bırakın. Bilirseniz böyle yapmanız sizin için daha
hayırlıdır” (Cuma: 9) diye buyurmuyor mu? Sadece Cuma için değil, beş vakit
için cemaate koşun. Göreceksiniz, o zaman meleklerin ruhaniyatı ruhunuzu kuşatacak,
tüm hayatınız heyecanla ve verimlilikle dolacaktır. Unutur musunuz?
Ertelemek yüzünden mahrum bırakılırız namazdan. Küser bize ibadetimiz ve
yalnız, yapayalnız bırakılırız yeryüzünde. Yetim kalmak nedir bilir misiniz? Ya
ıssız bir çölde terk edilmek? Kimse Allah’ın terk ettiği, yapayalnız bıraktığı kadar
yalnız değildir. Erteler misiniz?
Hayır, bizi yalnız bırakmıyor O. Günde beş defa Ona çağıran mesajlar çınlıyor
kulaklarımızda. Ve her günün binlerce dakikası boyunca onu anlatan çiçeklerin,
böceklerin, kelebeklerin, yıldızların arasında yaşıyoruz hayatımızı. Bizi
yalnız bırakan biziz. Sahibinden kaçıp ıssız çöllerde kaybolan küçük kedi kimi
suçlayabilir?
Anlamakta güçlük çekiyorum: Misafiri olduğum bir genel müdürü bakan telefonla
aramıştı. Yıldırımdan kaçarcasına telefona nefes nefese koşmuştu genel
müdür. Telefona saldırışını gördüğümde ölümden kurtuluşunun bu telefonla gelecek
haberde olduğunu sanmıştım. Öylesine önemli bir insan sizi aramış olsaydı
heyecanlanmaz mıydınız? Vicdanınıza sorun: Şimdi cumhurbaşkanı sizi arasaydı,—
onu ister sevin ister sevmeyin,—saatlerce bekletebilir miydiniz? Bırakın
saatleri, bir dakika gecikir miydiniz? Ama bizim beklettiğimiz basit insanlar değil.
Bizi bıkmadan davet eden Allah’ı bekletiyoruz.
Cemaatle namaz kılmak heyecanıyla camiye koşmak için dede olacağımız yılları
mı bekliyoruz? Kimi zaman ucuz ürün kampanyalarında saatlerce bekleyenler,
camide 5 dakika beklemekle ne zenginliklere ulaşabileceklerini bir bilselerdi!
Ama biz, kâinatın ibadetini ve üstünlüğünü temsil eden en mükerrem yaratıklar.
Biz şefkatli Yaratıcının konuşmaya tenezzül ettiği ve “en güzel sanatım” dediği
insanlar. Çaresiz düştüğünde hıçkırıklarla ağlamasını bilenler biziz.
Ve biz, her günün aydınlanan sabahında gaybın o hazin, o heyecan verici davetini
dinliyoruz. Rabbimiz bizi huzuruna davet ediyor da, yumuşacık yatağımızdan kalkamıyorsak, O bizi sevgisiyle kuşatacağı secdeye, huzuruyla buluşmaya
çağırıyor da seyrettiğimiz filmden taviz veremiyorsak, vay hâlimize!
“Tamam gelirim Allah’ım. Duydum bu mesajı. Şu işim bitsin, şu filmin sonunu
seyredeyim, sonra gelirim. Gelmek isterim, ama şimdi bu sıcak yataktan nasıl
kalkacağım? Lütfen beni başka zaman çağır. Ne olur ısrar etme Allah’ım. Rahmetini
başkalarına ver” der misiniz? “Haşa” diyen vicdanınız titriyor değil mi?
Ama bir ezan boyunca yataktan kalkamayanların, işini bırakamayanların verdikleri
mesaj bu değil mi? Televizyonu bırakamadığı için uykusu gelinceye kadar
ayakta kalan, sonra da bastıran uykuya esir olup yatsı namazını ihmal edenlerin
dilini başka nasıl tercüme edeceksiniz?
Hazindir bunlar. Belki gülüyoruz ağlanacak hâlimize. Oysa utancımızdan alnımız
ayaklarımızın altına kapanmalı. Pişmanlığımızın verdiği acı kalbimizi
ezen dağlar kadar büyük olmalıydı.
Bir an o ezan sesinin Hz. Peygamberin (a.s.m.) dinlediği ses olduğunu düşünün.
O an sizi davet edenin, ezanı Medine semalarında ilk kez yankılatan Hz.
Bilâl (r.a.) olduğunu hayal edin. Bir an fark edin ki, sizden önce o camiye çoktan
yetişmiş olan Hz. Peygamberin mâneviyatı sizi orada bekliyor. Bir an kapatın
gözlerinizi ve dinleyin. Şefkatli sahibinizin “Ey sevdiğim kulum, hâlâ Benim
huzuruma gelmeyecek misin?” der gibi olduğunu duyacaksınız. Hâlâ ihmali, ertelemeyi,
geciktirmeyi, unutmayı başarabilecek misiniz? | |
| | | vuslatım özlemimdir Yönetici
Mesaj Sayısı : 916 Kayıt tarihi : 02/04/09 Yaş : 47 Nerden : SİVAS
| Konu: Namazı Terketmenin Bahaneleri Salı Mayıs 19, 2009 4:39 pm | |
| YOLCULUKTA NASIL KILAYIM??
Bu kitabı yazmayı sürdürdüğüm günlerden birindeydi. “Yeni bir çalışmanız
var mı?” diyen bir okuyucuma, “Sabah namazına nasıl kalkılır, konulu bir kitap
hazırlıyorum” cevabını verdim. Kitap projemi duyan hemen herkesin dediği gibi,
“Bu konuda kitap çapında bilgi var mı?” diyerek hayretini ifade etti. Ben de
konunun en ince ayrıntılarına kadar indiğimi, söz gelişi yolculukta bile namazı
hiç kazaya bırakmamayı esas aldığımı belirttim. Kendisi işi gereği çok yolculuk
yapan birisiydi. “Desene biz yandık. Ben yolculuklarda çoğu kez kazaya bırakıyorum”
dedi.
Yolculuğun özel şartları vardır. Eğer kendi kontrolünüzdeki bir araçla seyahat
ediyorsanız, namaz vakitlerinde uygun yerlerde durabilirsiniz. Ama sizin kontrolünüz
dışındaki bir otobüs, gemi, uçak, tren gibi toplu taşıma aracıyla yolculuk
yapıyorsanız, bazı tedbirler almak zorundasınız.
Bunun için sırasıyla şunları yapmalısınız:
a. Vasıta ve zaman seçimi: Gideceğiniz yere kaç saatte gidiliyor ve hangi
vakitleri yolculuk esnasında kılmak mecburiyetindesiniz? Saat kaçta çıkarsanız,
daha az namaz vaktini yolculukta geçireceksiniz? Seyahat ettiğiniz firma, nerede
ve hangi saatte mola veriyor, hangi vakti molada kılmanız mümkün? Firma yetkilileri,
namaza duyarlı mı?
Öncelikle bu soruların cevabını araştırıp, baştan tedbir almanız gerekir. Kimi
firmaların araç kaptanları ve diğer çalışanları namaza karşı duyarlı, belki kendileri
de kılıyorlar ki, mola yerini ve süresini ayarlarken daha esnek davranıyorlar.
Bir yolculukta, araç kaptanına giderek, “Eğer birkaç dakika daha bekleyebilirseniz,
sabah namazının vakti girecek ve namazımı kılabileceğim” dedim. Kaptan
kabul etti. Vakit girince namazımı kısa sureler okuyarak kıldım ve hemen otobüse
koştum. Bir keresinde yeni hareket etmiştik ve tam şehir dışına çıkmışken akşam
ezanı okunmuştu. Birkaç kişi namaz kılıyordu ve şoföre rica ettik. Hemen
bir caminin önünde durdu ve namazımızı kıldık.
Burada dikkat etmeniz gereken, mümkün mertebe önceden abdesti almak ve
fazla zaman harcamadan görevinizi yerine getirmektir. Aksi takdirde hem kaptanı
zor durumda bırakmış, hem de namaz kılmayanların tepkisini çekmiş olursunuz.
Namaz kılmayanları eleştirmek, küçümsemek ve hoşgörü göstermek zorunda
olduklarını düşünmek yanlıştır. Onlar şu anda namaz konusunda sizin kadar
şuurlu ve duyarlı olmayabilirler. Ama bir gün gelir, sizi bile geçebilirler.
Hiç kimseye karşı itici olmamak, herkesin seçimine saygı duymak gerekir.
Neticede namazı Allah için kılacaklar, bizim için değil. Namazın sahibi onlara
süre tanır ve sabırlı davranırken, bizim aceleci olup ıslahı mümkün olan insanları
namazdan soğutmamız doğru olmaz.
b. Mecbursanız araçta kılabilirsiniz:
Namazınızı öncelikle, bir mescitte veya uygun bir yerde, bütün şartlarına uyarak
kılmalısınız. Bunun için firma seçimi, çıkış saatiniz ve mola zamanına dair
bütün tedbirleri aldığınız halde sonuç olumsuz olabilir. Plânladığınız vakitte mola
yerlerinde olamaz ve namaz vakti seyahat esnasında girebilir. Bu durumda ne
yapmalısınız?
Öncelikle abdestli olmaya dikkat edin. Çünkü, abdestli iken en küçük fırsatı
bile hemen değerlendirmeniz mümkündür. Ama buna imkân bulamamışsanız,
yine de cesaretiniz kırılmasın.
Bu durumda yapmanız gereken, otobüs kaptanına giderek, namaz kılmak istediğinizi,
uygun bir yerde durabilirse memnun olacağınızı, nazik bir üslûpla söylemektir.
Kimi şoförler böyle bir isteği hemen kabul etmektedir. Ama bazıları,
geç kaldıklarını, belirli bir vakitte gitmek istedikleri yerde olmaları gerektiğini
söyleyebilirler.
Nitekim bir yolcu böyle bir istekle şoförün yanına gitmiş. Şoför, “Daha sonra
kaza edersin” cevabını vermiş. Yolcu da esprili bir şekilde, “Ya ben kaza etmeden
önce, siz kaza ederseniz, ne olacak?” diye sormuş.
Bu tür bir olay Mehmed Paksu Hocanın başından geçmiş. Bir yolculukta namazı
kazaya bırakmamak için şoförden müsait bir yerde 5 dakika durmasını rica
etmiş. Şoför reddetmiş, bütün ısrar ve ricaları geri çevirmiş. Az sonra otobüsün
ön lastiklerinin ikisi birden patlamış. Şoför aracı güçlükle durdurmuş. Tabiî, lastikler
yenileninceye kadar mecburen mola verilmiş ve Paksu Hoca namazını
kılmış.
Burada önemli bir husus şudur: Şoför reddettiğinde onunla tartışma yapmak
yerine olumlu davranmak en iyisidir. “Nasıl durmazsınız, bu benim en doğal
hakkım, ibadet özgürlüğüne saygınız yok mu?” türünden sözler söylemek, onu
rencide edeceği gibi, daha da inatlaşmasına ve namaz kılanlar hakkında olumsuz
düşünmesine sebep olabilir. Bunun yerine, “Yolculuklarımda hep bu firmayı
tercih ediyorum. Daha önce böyle durumlarda hep yardımcı olmuşlardı. Zaten
fazla bir zaman almaz. Hemen farzını kılıp geleceğim” gibi bir ifade kullanmak,
daha sevimli ve ikna edicidir.
Unutmayın: Bütün alanlarda müthiş bir rekabet yaşanıyor ve hiç kimse böyle
nazik bir müşterisini kaybetmek istemez.
Uzun yolculuklarda en büyük derdim, namazları vaktinde kılabilmektir. Bunun
için defalarca hesaplar yapar, sayısız formül üretirim. Şimdiye dek defalarca
otobüs şoförlerine namaz için durmaları ricasında bulundum. Çoğunlukla anlayış
ve yardım gördüm.
Tüm tedbirlere rağmen dört başı mamur bir namaz kılma imkânınız olmazsa,
araçta kılmanız gerekir.
Çünkü Rabbimiz, şu ayet meallerinde bu hususu anlatır ve ertelemeye asla
izin vermez:
“Namazlara ve bilhassa orta namaz olan ikindi namazına devam edin. Ve Allah
için namaza durup kıyamda bulunun. Bir tehlikeden dolayı korkuya düşerseniz,
yaya veya binekli olarak namazı nasıl kılabiliyorsanız, öylece kılın, ertelemeyin.
Tehlikeden emin olduğunuzda ise, Allah’ı, O size bilmediklerinizi nasıl
öğrettiyse öyle zikredin, ibadetlerinizi de size öğrettiği gibi yerine getirin.” (Bakara:
238-240)
Farz ve vacip namazlarınızı hayvan ya da ulaşım araçlarında kılmanızın zarurî
halleri şunlardır:
– Binekten indiğinizde can ve mal emniyetinden endişe ederseniz.
– Vasıtadan inme imkânınız yoksa veya indiğiniz takdirde tekrar yetişemeyip
kaçırmaktan korkarsanız.
Bu durumlarda namazınızı araç içinde oturarak kılabilirsiniz. Ancak tren,
uçak, gemi gibi vasıtalarda mümkünse ayakta kılınır, değilse oturarak kılınır.
Hayvan veya vasıta üzerinde oturarak namaz kılacak olan kimse, secdede rükûdan
biraz fazla eğilir. Ancak otobüste öndeki koltuğun üzerine baş koyarak secde
etmek mekruhtur.
Hareket hâlindeki araçlarda namaz kılarken kıbleye dönme mecburiyeti yoktur.
Aracın gittiği yöne doğru oturulan yerde îma ile namaz kılınır.
Bu saydığımız yolları hiç denemeden, hiçbir gayrete girmeyip namazı kazaya
bırakmak, büyük bir günahtır. Yolculuk bittikten sonra namazların kazasını
yapmakla sorumluluktan kurtulunmuş olunmaz. Çünkü, burada kazaya bırakmayı
gerektirecek bir engel yoktur.
İlmihallere bakarak yolculukla ilgili seferîlik hükümlerini ve binek üzerinde
namazın ayrıntılarını öğrenebilirsiniz. Bu konuları bilmemek, namazı kazaya bırakmak
için mazeret sayılmaz. Çünkü, dinimizi yaşamaya yetecek kadar bilgiyi
öğrenmeye mecburuz.
c. Cem’-i takdim veya cem’-i te’hir yapabilirsiniz
Eğer uzun bir yolculuk yapıyorsanız ve birkaç namaz vakti seyahatte geçiyorsa,
başka bir çözümden daha bahsedebiliriz. İlmihal kitaplarında genişçe açıklanan
bu çözüme, “cem’-i takdim ve cem’-i te’hir” denir.
Yolculuk ve hastalık esnasında, öğle ile ikindi, akşamla yatsı namazlarının
takdim (öne alma) veya tehir (erteleme) şeklinde birleştirerek tek bir vakitte kılınmasına
Hanefî âlimleri karşı çıkmakla beraber, Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelîlere
göre bu namazları birleştirerek kılmak caizdir, yapılabilir.
Bu üç mezhebe göre, öğle ve ikindi namazları öğle veya ikindi vaktinde peş
peşe kılınabileceği gibi, akşam ve yatsı namazları da akşam veya yatsı vakitlerinden
birinde beraberce kılınabilir. Ancak bu namazları kılmadan önce takdim
veya tehir edileceğine niyet edilmesi şarttır.
Meselâ, öğle namazını ikindi namazıyla birleştirerek ikindi vaktinde kılacak
kimsenin, öğle namazını kılabilmesi için ikindi namazının vakti girmeden—yani
bir farz namaz kılınacak kadar vakit varken—öğle namazını tehir edeceğine dair
niyet etmesi gerekir. Öğle namazı takdim veya tehir edildiğinde her zaman ikindiden
önce, akşam namazının da yatsıdan önce kılınması gerekir. Ancak sabah
namazı için takdim veya tehir mümkün değildir.
Burada Hanefî olan kimseler, dilerlerse diğer üç mezhebe uyarak, takdim veya
tehir yapabilirler. Bize göre, oturarak namaz kılmak yerine, cem’ yapmak daha
faziletlidir. Çünkü, araçta kılınca gerçek anlamda kıyam, rüku, secde yoktur.
Ama iki vakti birleştirmede vakit dışında bütün rükünler vardır.
İşte dinimizin böyle kolaylıkları varken yolculukta namazı kazaya bırakmak
hiçbir şekilde kabul edilemez. | |
| | | vuslatım özlemimdir Yönetici
Mesaj Sayısı : 916 Kayıt tarihi : 02/04/09 Yaş : 47 Nerden : SİVAS
| Konu: Namazı Terketmenin Bahaneleri Salı Mayıs 19, 2009 4:40 pm | |
| ASKERDE NASIL KILAYIM??
Askerlik, kendine özgü kuralları ve şartları olan önemli bir görevdir. Sivil hayatında
beş vakit namazını terk etmeyen nice insan, askerlik süresince namazı
askıya alır. Askerdeyken, sivil hayatında namaz kıldığını öğrendiğim bir arkadaşıma,
“Niçin kılmıyorsun?” diye sormuştum. “Buranın ortamı ve şartları çok
farklı. İnşallah tezkereyi alınca kılacağım” demişti.
Tezkereyi alıncaya kadar yaşayacağımıza kimin garantisi var? Yaşasak bile
geçmişimizden sorgulanmayacak mıyız? Askerde kılmadığımız namazlar sorulmayacak
mı?
Askerde iken namaz kılmak yasak değil kuşkusuz. Ama bazı yetkili kişilerin
farklı hassasiyetleri olabiliyor. Bir de farklı bir ortama giren gençlerde, “Acaba
ne derler, nasıl karşılarlar?” gibi bir kaygı var. Ciddi bir dayanağı olmayan bu
endişe, namaz kılmaya karşı isteksizlik oluşturuyor.
Oysa tıpkı okul ve mesai saatlerinde yapmamız gereken bir düzenlemeyi askerde
iken de yapmak mümkün. Birçok askerî kışlada cami ve mescit var. Biz
askerdeyken komutanlarımız da bu camiye gelirdi ve beraber namaz kılardık.
Ancak her şeyin istismarı veya ihmali mümkün. Namaz kılan bazı arkadaşlar
çok yavaş hareket ederler, eğitime ve içtimaya geç kalırlar, sonuçta namaza ve
namaz kılana karşı bir antipati ve tepki meydana gelirdi.
Halbuki, böyle zamanlarda çok hızlı hareket etmek, gerekirse farzlarla yetinmek
şarttır.
Özellikle yaz mevsiminde namaz vakitlerinin arası açık olduğu için ciddi bir
sıkıntı yoktur. Ama kışın ikindi ve akşam namazında sıkıntı olabilir. İyi bir düzenlemeyle,
verilen istirahat saatlerinde namazları kılmak mümkündür.
Buranın şartları çok farklıdır. Bazen eğitim alanında, dağda, çamurda, karda
namaz kılmanız gerekebilir. Bazı muhtemel sıkıntıların tedbirini önceden almalısınız.
Ben askere gitmeden önce oradaki şartları ve ibadet edebilme imkânını çok
iyi araştırdım. Zaten sadece askerlik için değil, yolculuğa çıkacak olsam, farklı
bir şehre gideceksem, hastane, toplantı, misafirlik gibi kendine özgü şartları bulunan
yerlerde bulunacaksam, ilk yaptığım iş, “namazı nasıl kılacağım” konusunda araştırma yapmaktır. Bunun için namaz vakitlerinin ve kıblenin
belirlenmesi, abdest alma ve namaz kılma yeri konusunda önceden araştırmalar
yaparım.
Çünkü namaz, bizim her şeyimiz. Namaz, yaratılış gayemiz, varlık sebebimiz,
Ebedî Sevgiliyle buluşma anımız, Onunla randevu vaktimiz. “Her yerde, her
zaman bizimle birlikte olan”la buluşabilmek için en ince ayrıntıları düşünmek
zorundayız.
Bu yüzden askere gitmezden evvel namazla ilgili hazırlık yaptım. Cebimde
kolayca taşımak ve seccade olarak kullanmak için büyük boy plâstik çöp torbası
aldım. Onun sayesinde uygun olan her yerde namaz kılabiliyordum.
Gerçi namaz kıldığınız yer temizse, mutlaka bir seccade kullanmanız gerekmez.
Toprak, çimen, beton, tahta gibi yüzeylerde rahatlıkla namaz kılabilirsiniz.
Ama yağmur veya kar yağdığında üzerinizin çamur olmaması için plâstik poşet
işe yaramaktadır.
Her yerde her zaman namaz için istekli olun. Kışlaya girdiğim ilk gündü.
Yemekhanede kayıtlarımız oluyordu. Birkaç saat geçmişti ve ikindi namazı kılmam
gerekiyordu. Başımızdaki çavuştan lavaboya gitmek için izin istedim. İhtiyacımı
giderdim ve abdest aldım. Sonra bana yol gösteren usta askere, namaz kılabileceğim
bir yer olup olmadığını sordum ve bana gösterdiği yerde namazımı
kıldım. Akşam ezanı okunduğunda, askerî elbiselerimizi ve botlarımızı giymiştik.
Başımızdaki komutandan izin istedim. “Seccaden var mı?” diye sordu.
“Var” dedim. Hemen orada, beton zemine plâstik seccademi sererek namazımı
kıldım. Hem de botlarımı çıkarmadan. Çünkü, yeni giymiştim ve tertemizdi.
Bu vesileyle bir konuyu hatırlatayım: Çok sıkışık zamanlarda namaz kılmak
gerektiğinden botunuzu bir mest gibi kabul edip, onun üzerine mesh edebilirsiniz.
Bunun için botunuzu abdestli giymeniz ve iyi bağlamanız gerekir. Botun
bağlarını çözmek, ayaklarınızı yıkamak ve tekrar bağlamak epeyce zamanınızı
alacağı için mesh etmek size büyük bir zaman kazandıracaktır. Ancak namaz kılarken
çıkartmayacağınız için botunuzun temiz olması gerekir. Bunu sağlamak
için de mesh ettikten sonra botunuzun tabanını ve çevresini yıkarsanız iyi olur.
Daha sonraki toz toprak namazınıza engel olmaz. Çünkü, namaza engel olan pislikler
kan, idrar, dışkı, şarap, irin gibi ağır necislerdir. Bunların ayrıntısını ilmihal
kitaplarından okuyarak öğrenmelisiniz.
Maalesef dinî konularda yeterli bilginin olmaması, insanların varsayım, tahmin
ve zanlarla hareket etmelerine sebep oluyor. Söz gelişi, kimileri bota mesh
edileceğini, toprak zemin üzerinde namaz kılınabileceğini, elbiseye bulaşan toz
toprağın namaza engel olmadığını bilmiyor. Neticede, yanlış bilgisine göre hareket
ederek namazını ihmal ediyor.
Askerde bir başka sorun sabah namazlarına kalkmak meselesidir. Eğer koğuştaki
kalkış saatiniz, güneşin doğuşundan sonra ise, daha erken kalkmanız gere
kir. Bunun için de, koğuş nöbetçisine not bırakmanız yeterlidir. Ama bazen nöbetçinin
unutması veya ihmali mümkündür. Buna karşı da tedbir almalısınız.
Ben hem nöbetçiye not bırakır, hem de pilli saatimi sabah namazı için ayarlardım.
Saat küçük ve basitti. Ama geçici düğmesine basarak susturduktan beş dakika
sonra tekrar çalmaya başlar, 45 dakika susmazdı.
Böylece her gün muntazam kalkabiliyordum. “Asker arkadaşım” olan saati
hâlâ kullanıyorum. Yolculukta, misafirlikte, tatilde yanımdan ayırmıyorum.
Unutmayın: İyi bir saat size sayısız sabah namazı kazandırabilir. Ödediğiniz
bedel az, ama kazancınız müthiştir!
Sabah namazıyla ilgili problemlerden birisi, gusül ihtiyacıdır. Bu sorun özellikle
askerde daha bir ağırlaşmaktadır. Bunu çözmek için de tedbirler almalısınız.
Askerî kışlalarda bir büyük hamam, ayrıca çeşitli yerlerde banyolar vardır.
Hamam her gün saat 05’de gusül ihtiyacı olanlar için açılır. Hamamın düzenli
açıldığı günlerde bir sorun yoktur. Ama, görevli asker ihmal etmişse ya gidip
uyarmak ya da başka bir çözüm bulmak gerekir. Bazı arkadaşlar kışın bile soğuk
suyla banyo yaparlardı. Kimisinin bedeni buna dayanır, kimisi ise günlerce hasta
olurdu. Tabiî herkes soğuk suya tahammül edemez. Zaten sağlığımızı korumakla
görevliyiz.
Bu durumlarda hamamla görevli askerle tanışmak, onunla iyi dostluk kurmak
ve açılmadığı zaman onu uyarmak önemlidir. Bir keresinde ihtiyaç olduğu için
görevli askeri, koğuşuna giderek uyardım ve sorunu çözdüm. Eğer önceden tanışmamış
olsam, başından savabilirdi. Ama, belki lâzım olur diye önceden tanışmış,
bölüğünü ve koğuşunu öğrenmiştim.
Kafanızda namaz kılma derdi varsa, her şıkka karşı hazırlıklı olur, bir çözüm
bulursunuz. Ama bunu dert etmezseniz, sayısız namazı kazaya bırakır, bundan
vicdan azabı bile duymazsınız. Mahşerdeki hesap gününde uyanırsınız, ama çok
geç olur.
Bazen bütün kışlanın kullandığı büyük hamam, onarım veya bakım gerekçesiyle
kapatılır. Çözüm olarak sahra hamamı kurulur. Ama, geçici çözüm olduğu
için bazen açılması aksayabilir. Bu durumlarda farklı çözümler üretmelisiniz.
Bunun için çamaşırhane ve kimi küçük çaptaki banyolardan yararlanmanız
mümkün. Ben bu tür bir ihtiyaç için çözüm olabilecek tüm şıkların ilgilileriyle
tanıştım, ihtiyaç olduğunda yararlanabileceğime dair söz aldım. Kimine ihtiyacım
oldu, kimine olmadı.
Sakın “Birkaç namaz kazaya kalsa ne olur? Henüz ihtiyaç olmadığı halde
muhtemel bir problem için tedbir alınır mı?” demeyin. Bir vakit namaz, dünyaya
değer! Namaz için çeşitli çözüm ve formüller düşündüğünüz her anınız ibadettir. | |
| | | vuslatım özlemimdir Yönetici
Mesaj Sayısı : 916 Kayıt tarihi : 02/04/09 Yaş : 47 Nerden : SİVAS
| Konu: Namazı Terketmenin Bahaneleri Salı Mayıs 19, 2009 4:42 pm | |
| İŞYERİNDE İZİN VERMİYORLAR
Kimi insanların namaza gösterdikleri engel, “İş yerinden izin vermiyorlar”
şeklindedir. Gerçekten de, kimi iş yerleri, fabrikalar, resmî dairelerde yönetici
konumunda olanlar, çalışanların namaz kılmalarına imkân vermezler.
Ama şunu unutmayın: Hangimiz bir iş yerinde 24 saat çalışıyoruz? Acaba günün
beş vakit namazı hep iş yerindeyken mi gelip çatıyor?
Değil elbette. Fakat namaz için bahane bulmaya pek hevesli olan nefsimiz,
sanal bahaneleri bile ciddi bir engel gibi gösterir. Oysa iş yerinde iken kılmamız
gereken namaz en az bir, en fazla üç vakittir. Bu konuda yazın daha rahatız.
Ama kışın namaz vakitlerinin arası çok kısadır.
Namaz vakitleri, ülkemizin doğusu ve batısında yaklaşık bir saatlik fark gösterir.
Bu hususta doğu kısmı daha sıkıntılıdır. Çünkü, öğle, ikindi ve akşam namazları
mesai saatlerine denk gelmektedir.
Bu durumda yapılacak olan şudur: Öğle namazını yemek arasında kılmanız
mümkündür. İkindiyi biraz geciktirip onun abdestiyle akşamı da kılabilirsiniz.
Bazı kimseler çok uzun süre abdest tutabilirler. Bunlar için abdest sorunu yoktur.
Eğer namaz kılmanız bulunduğunuz yerde çok dikkat çekiyorsa, sadece farzını
kılmakla yetinebilirsiniz. Hatta farzının bile, sünnet ve müstehaplarını bırakıp,
sadece farz ve vaciplerini yapabilirsiniz. Böyle durumlarda zaman kazanmak
için Sübhaneke ve Tahiyyattan sonraki duaları okumasanız, rükû ve secdedeki
tesbihleri de bir kere okusanız yeterlidir. Çünkü, sünneti ve nafileyi yapayım
derken, farzı tamamen terk etmek ihtimali var.
Eğer askerlik, iş ortamı, memurluk gibi durumlarda, hiçbir şekilde namaz
kılmanıza izin verilmiyor ve büyük sıkıntılarla karşılaşıyorsanız, öğleyle ikindiyi,
akşamla yatsıyı birleştirerek öne alma veya erteleyerek kılma konusunu burada
da düşünebilirsiniz. Bir hadiste şöyle denmiştir: “Resulüllah (a.s.m.), korku
ve sefer hâli olmaksızın öğle ve ikindiyi birleştirerek, akşam ve yatsıyı da birleştirerek
kıldı.” (Kütüb-i Sitte, c.8, s.401)
Âlimlerin çoğu, korku ve yolculuk olmadan namazları birleştirmeye karşı
çıkmıştır. Ancak İbn-i Abbas (r.a.) gibi, bu hadisle amel edenler de olmuştur.
İbn-i Hacer, bunu “ihtiyaç” şartına bağlamıştır. Konuyla ilgili geniş bilgi verdiğimiz kaynakta bulunuyor. (Ayrıca bakınız: Nasıl Namaz, Dr. Vehbi Karakaş,s.92.93)
Mutlaka tavsiyelerimiz herkese aynen uymayabilir. Siz, iş yerindeki şartlara
göre bir yol takip edeceksiniz.
Ama şunu kesin kabul edin: İyi bir motivasyon, gayret ve plânlamayla, namaz
için her zaman daha fazlasını yapabilirsiniz. Yeter ki isteyin, daha tavizsiz, daha
plânlı, daha başarılı olabilirsiniz. | |
| | | vuslatım özlemimdir Yönetici
Mesaj Sayısı : 916 Kayıt tarihi : 02/04/09 Yaş : 47 Nerden : SİVAS
| Konu: Namazı Terketmenin Bahaneleri Salı Mayıs 19, 2009 4:43 pm | |
| ÜZERİM TEMİZ DEĞİL
Kimi insanlar da bu bahaneye sığınıyorlar. Bir kısmı gerçekten de, insanın
üzerini kirleten işlerde çalışıyor, bir kısmı ise üzerinin temiz olmamasını bahane
ediyor. Çiftçilik, inşaat işleri, tamircilik, hayvan bakıcılığı gibi insanın üzerini
kirleten işlerde çalışan insanların namaza engel olan hiçbir özürleri yoktur.
Bir kere dinen namaza engel olan pislikleri iyi bilmek gerekir. Toz, toprak,
yağ gibi maddeler namaza engel değildir. Asıl pislik, kan, idrar, dışkı, şarap gibi
şeylerdir. Hanefî mezhebinde, ağır pisliklerin bile bir dirheme kadar olan kısmı
mekruh olsa bile namaza kesin engel değildir.
Kaldı ki, üzerimiz çok kirli olsa bile, yine çözüm bulmalıyız. Çalışmak için,
spor için, yatmak için farklı farklı giysiler alıyoruz. Acaba ebedî hayatımızın
anahtarı olan namaz için temiz bir elbise bulundurmak gerekmez mi?
Çoğu zaman “Elbisem temiz değil” bahanesini aşmak çok kolaydır. Bir ameliyat
olmuş, hastanede yatıyordum. Beş vakit namazını kılan çok dindar bir arkadaş
vardı. Ameliyat olduktan sonra namazı kılmamaya başladı. Her zaman
mescitte gördüğüm arkadaşa ne olmuştu da, artık ayağa kalktığı halde bile namaz
kılmıyordu.
“Niçin kılmıyorsun?” diye sordum.
“Ameliyattan sonra çamaşırım kirlendi, namaza engel olduğu için kılamıyorum”
dedi.
“Ayağa kalktın, pekâlâ yıkayabilirsin. Eğer gücün yetmiyorsa, bana rica etseydin,
yıkardım.” dedim.
“Sağ ol hocam, düşünemedim.”
“Hatta aşağı kantinde yeni çamaşır satılıyor. Paran yoksa, nasıl olsa pijaman
temiz, çamaşırsız kılabilirsin” dedim.
Daha sonra kılmaya başladı. Ama o zamana kadar yaklaşık 15-20 vakit namazını
kazaya bıraktı. Hem de ciddi bir özrü olmadığı halde.
Aramızda geçen konuşmayı çok basit ve sıradan kabul edebilirsiniz. Ama, bu
basit çözümleri kendisi düşünseydi, birkaç gün namazlarını kazaya bırakmadan
kılacaktı. Oysa bir vakit namaz bile bütün dünyaya bedeldir. | |
| | | vuslatım özlemimdir Yönetici
Mesaj Sayısı : 916 Kayıt tarihi : 02/04/09 Yaş : 47 Nerden : SİVAS
| Konu: Namazı Terketmenin Bahaneleri Salı Mayıs 19, 2009 4:44 pm | |
| ELİMDE YARA VAR ABDESTİM OLMAZ
Kimi Müslümanlar normalde namaz kıldıkları halde abdestte yıkaması gereken
bir organda yara olduğunda hemen namazı bırakırlar. Gerekçe olarak,
“Elimde yara var, su değdirmemem gerekir. Bu yüzden namaz kılamam” derler.
Halbuki abdest uzuvlarımızdan birisinde yara varsa ve yıkamak zarar veriyorsa,
ona su dokundurmadan abdest almamız mümkündür. Eğer yarayı suyla yıkamamız zarar verecekse veya üzerinde sargı varsa, o bölgeyi yıkamadan, sadece
üzerini mesh ederek abdest alabiliriz.
Kaldı ki, bazı yaralara su da zarar vermez. Gençlik yıllarımda ayağım yaralanmıştı.
O zamanlar hemen doktora gidip göstermeye imkânımız olmadığı için
bir eczacıya danıştım. “Kesinlikle suyla yıkama” dedi. Onun tavsiyesine uymakta
hiçbir sakınca yoktu. Ama ben, sanki yıkamazsam abdestim olmayacakmış
gibi bir zanna kapıldım. Bırakın suyla yıkamamayı, aksine yarayı iyice açıp her
tarafına suyu ulaştırıyordum. Abdest suyu şifa oldu. Hiçbir merhem kullanmadığım
halde yara kısa sürede iyileşti.
Bir yara veya hastalığı çok büyütür, hassas olursanız, gerçekten de iyileşmesi
zor olur. Ama gereğinden fazla büyütmezseniz, kısa sürede şifaya kavuşursunuz. | |
| | | vuslatım özlemimdir Yönetici
Mesaj Sayısı : 916 Kayıt tarihi : 02/04/09 Yaş : 47 Nerden : SİVAS
| Konu: Namazı Terketmenin Bahaneleri Salı Mayıs 19, 2009 4:45 pm | |
| HASTAYIM NASIL KILAYIM...
Kimi insanlar vardır. Basit bir hastalıkta bile namazlarını aksatırlar. Ama öbür
tarafta yoğun bakımda iken bile namazlarını aksatmayan insanlar vardır.
Acaba hasta olunca dünyadaki işlerimizi bırakıyor muyuz? Hasta olup da işini
terk etmeyen o kadar çok insan vardır ki... Çok duymuşuzdur, “Falanca müdür
veya işadamının bir gün bile işe gelmediğini görmedim” sözünü. Acaba o kimse
hayatında hiç hasta olmadı mı? Demek önem verdiğimiz işlere hiçbir engel tanımıyoruz.
Bir gün çok şiddetli grip olmuştum. O zaman ticaretle meşguldüm. Dükkânımı
açmam ve çalışmam gerekiyordu. Namazımı kılıp erkenden yatıyordum.
Böylece dinlenip, ağrı kesici ve vitamin alarak hastalığı ayakta atlattım. Belki
kendi işim olmasaydı veya bir başka çözüm bulsaydım, iyileşinceye kadar yatardım.
Hastalık yüzünden dünya işini ihmal etmiyordum da, namazı niçin ihmal
edecektim?
Nitekim zaman zaman küçük büyük birtakım hastalıklara yakalandım. Ama
hiçbir zaman namazımı terk etmedim. Çünkü namazın hiçbir zorluğu yok. Zaten
dinimiz, ayakta duramayacak kadar hasta olanlara oturarak, hatta ayağını uzatarak
veya yatarak namaz kılma izni veriyor. Hastaların iki namazı birleştirerek,
takdim veya tehir yapmaları da mümkün. Bu kolaylıklar varken namaz kılmamak,
büyük bir hazineden yararlanmamak demektir.
Yıllar önce bir ameliyat geçirecektim. En büyük derdim, namazımı nasıl kılacağım
konusu olmuştu. Bazı namaz vakitleri ameliyat sırasında veya yoğun bakım
odasında geçebilirdi. İslâm İlmihâlinden hastalık hâlinde namazın nasıl kılınacağı
ve teyemmüm konusunu tekrar okudum. Çünkü, önceden bilseniz bile hiç
başınıza gelmediği için unutabiliyorsunuz. Bilgilerimi tazeledim.
Abdest alamadığım vakitlerde teyemmüm ederek, namazı oturduğum yerde
kılabilecektim. Hastanenin bahçesinden temiz bir tuğla parçası buldum. Birkaç
vakit namazı teyemmüm ederek, yoğun bakımdaki yatağımda kıldım. Hiçbir sıkıntı
ve zorluk çekmedim. Dinimizin abdest ve namazda gösterdiği kolaylık beni
rahatlattı. Eğer namazı dert etmeyip, “Nasıl olsa hastayım ve ameliyat oldum”
diye düşünseydim, günaha girecek ve sorumlu olacaktım.
Namazın özü, Allah’ı anmak, Ona yönelmek ve Ona olan bağlılığımızı pekiştirmektir.
Eğer bunu abdest alarak ve ayakta yapmaya gücümüz yetmezse, dinimizin
gösterdiği kolaylıklarla aynı gayeleri elde edebiliriz. Yeter ki, Rabbimizi
unutmayalım ve ibadet edelim. | |
| | | vuslatım özlemimdir Yönetici
Mesaj Sayısı : 916 Kayıt tarihi : 02/04/09 Yaş : 47 Nerden : SİVAS
| Konu: Namazı Terketmenin Bahaneleri Salı Mayıs 19, 2009 4:48 pm | |
| ÇOK YOĞUN İŞLERİM VAR
Nefsin bir başka bahânesi, “İşlerim çok yoğun, vakit bulamıyorum. İşyerinde
izin vermiyorlar. Okulda dersimiz var” gibi hususlardır.
Peki namaz en mühim iş değil mi? Acaba öğle paydosunda, teneffüslerde,
dinlenme saatlerinde 5-10 dakika ayırıp namazı kılamaz mıyız? Hem namaz
kılmak işlerimizin de rast gitmesine vesile olur.
Diyelim ki, okuldasınız. Giriş ve çıkış saatinize göre, zaman ve yer arayışına
girmelisiniz. Bazı öğrenciler, okulda kılamadıklarını bahane ederek, hiçbir vakit
namaz kılmazlar. Oysa okulda rastladığımız namaz vakti, bir veya ikidir. Kış
günleri namaz vakitleri kısa aralıklarla geldiği için biraz zorlanabiliriz. Ama
uzun yaz günlerinde ciddi bir problem olmaz.
Bazen teneffüs süresi çok kısadır. Abdest ve namaza kâfi gelmez. Ama gönlünde
namaz aşkı olan bir kimse, bir teneffüste abdest alır, diğerinde namazını
kılar. Yine de süre ve yer sorunu varsa, sadece farzını kılmakla yetinirsiniz.
Çünkü, öncelikle ondan sorumluyuz.
Kimi okullarda namaz kılacak yer yok. Bunun için hiç değilse farzını, boş bir
sınıfta, depoda, okulun herhangi bir yerinde kılmaya çalışmak gerekir. Seccade
olarak büyükçe plâstik bir torbayı kullanabiliriz. Marketlerde satılan büyük boy
çöp torbalarını kolayca cebimizde taşır, istediğimiz her yerde kılabiliriz.
İsteyene namaz kılmak için yığınla formül vardır. Namaz kılan üç genç, üniversiteye
hazırlık kursuna gidiyorlardı. Birisi, akşam namazını kılamadığından
söz etti. “Nasıl olur?” dedim. “Siz kılamazsanız, kim kılabilir?” Dersanede namaz
kılacak yer olmadığını, hem teneffüs süresinin de sadece beş dakika olduğunu
söyledi. Çevredekilerden kıbleyi öğrenip, bir sıranın üstünde kılabileceklerini
anlattımsa da, “Hayır, milletin gözü önünde utanırım, kılamam” cevabını
verdi.
Oysa dersanenin yakınında cami vardı. Önceden abdest alındıktan sonra akşam
namazının farzı pekâlâ yetişebilirdi. Hatta farz içindeki bazı sünnetleri terk
ederek namazı daha kısa zamanda yetiştirebilirlerdi. Zaman kazanmak için, hiç
kılmamaktansa, Sübhaneke, Salli-Barik dualarını okumadan, rükû ve secdedeki
tesbihleri de bir kez söyleyerek zaman kazanabileceklerini ifade ettim. Cami
uzak olsa bile civardaki bir esnafın dükkânında kılabilirlerdi. Çünkü, ülkemizde
namaz kılan insan az değil. Durumumuzu açıkladığımızda birkaç kişi kabul etmese
de, elbette kılacak yer gösterenler olacaktır. Hem kılmayanlara da namazın
ne derece önemli olduğunu hatırlatmış olurduk.
Bir keresinde akşam namazı kılacaktık. Lüks bir otelde çalışan, yeni Müslüman
olmuş birisiyle görüşmüştük. Arkadaşım, “Burada mescit yoktur, ama yine
de soralım ki, böyle bir ihtiyaç olduğunu hatırlasınlar” demişti. Gerçekten de
olmadığını söylediler. Ama sormamız faydalı olmuştu. Bütün Müslümanlar,
mescide ihtiyaç duydukları yerde bunu sorup araştırsalar, sorumlu kişiler de
mutlaka ilgilenirler.
Bizler namaz için çırpınalım, Allah yeri de, zamanı da hazırlar. Dinimiz bize
çok kolay şartlarda mı ulaştı? Kızgın çöl kumlarında yatırılıp üstüne taş konarak
işkence gören Bilâl-i Habeşî’nin yaşadıklarını heyecanlı ve meraklı bir masal
gibi okuyoruz. Oysa onun gibi binlerce acı ve işkenceye, bu güzel dinin bize
ulaşması için katlanıldı.
Biz de birazcık sıkıntı çeksek ne olur ki? | |
| | | vuslatım özlemimdir Yönetici
Mesaj Sayısı : 916 Kayıt tarihi : 02/04/09 Yaş : 47 Nerden : SİVAS
| Konu: Namazı Terketmenin Bahaneleri Salı Mayıs 19, 2009 4:51 pm | |
| KILACAĞIM AMA DUALARI BİLMİYORUM
Kimi Müslümanlar namaz için başka bir bahane uydururlar. Derler ki, “Ben
namaz kılmayı tam bilmiyorum, duâların da bir kısmını ezberleyemedim. Böyle
namaz kılamam ki...”
Oysa dünya hayatı için o kadar çok şey öğreniyoruz ki, neden ebedî hayatımız
için birkaç saatimizi verip, bazı duâları öğrenmiyoruz? Geçici dünya hayatımız
için o kadar çok teferruat bilgiler öğreniyoruz, dünya kadar paralar harcayarak
kurslara gidiyoruz. Namazın kılınışını, farzlarını, vaciplerini, namazı bozup
bozmayan şeyleri öğrenmek için biraz zaman harcasak, hiçbir şey kaybetmeyiz;
ama çok şey kazanırız.
Hem dinimiz o kadar kolay ki, sadece Fâtiha, İhlâs sûreleriyle Ettahiyyâtü’yü
ezberleyen bir kimse, bütün farz namazlarını kılabilir. Zaten diğerlerini öğrenmek
de zor değildir. Namazla ilgili konuları hangi mü’minden ricâ etsek bize
anlatır. Zaten bu hususta birçok kitap, teyp kaseti ve CD vardır. Bilen birisine
sormaktan hiç çekinmeyelim. Dünyaya âit her şeyi soruyoruz da, ebedî hayatımızla
ilgili bir hususu neden sorup öğrenmeyelim? | |
| | | vuslatım özlemimdir Yönetici
Mesaj Sayısı : 916 Kayıt tarihi : 02/04/09 Yaş : 47 Nerden : SİVAS
| Konu: Namazı Terketmenin Bahaneleri Salı Mayıs 19, 2009 4:52 pm | |
| SİHİRLİ FORMÜL ARAYIŞI
Kimi Müslümanlar, namazla ilgili birçok konuyu bilir. Fakat yine de şöyle
demekten kendini alamaz:
“Bunları biliyoruz, ama kahrolası nefsimizi ve şeytanımızı bir türlü yenemiyoruz.
Ne kadar arzu etsek, içimizde bir isteksizlik var. Hattâ bazen Ramazan’da
falan başlıyoruz, bayramdan sonra bırakıyoruz. Yılın birkaç ayında kılıyoruz,
sonra terk ediyoruz. Cuma ve bayram namazlarına gidiyoruz, ama vakit namazları
olunca başarılı olamıyoruz. Sen bize öyle bir şey söyle ki, namaza bir başlayalım,
bir daha hiç bırakmayalım.”
Gerçekten beş vakit namaz kılamayan kardeşlerimizin bir kısmının durumu
tıpkı söylediğiniz gibi. Hattâ adam dinî tahsil yapmış, Kur’an’ı baştan sona
okumuş, yine de namaz kılmakta zorlanabiliyor.
Bunun da çaresi var. Her derdimize devâ olan Kur’an, bunun da yolunu bize
göstermiş.
Yalnız şuna inanalım: Hiçbir derdin devâsı sihirli formüllerle bulunmaz. Hiçbir
problem bir anda çözümlenmez.
Diyelim, bir hastalığa yakalandınız. Hemen bir iki hap yutup kurtulabiliyor
muyuz? Bazen yıllarca süren tedâvi, hattâ ameliyat gerekmiyor mu?
Âilemizin geçimini sağlamak için parayı nasıl kazanıyoruz? Hiç günde bir iki
saat çalışıp, bir aylık geçimimizi sağlayabiliyor muyuz? Bir öğrenciyi düşünün:
Sınıfı geçmesi için bir iki dakika ders çalışması kâfi mi?
İşte bunlar gibi, nefis ve şeytanımızı mağlûp etmek için de, biraz uğraşmamız
gerekecek. Önemli bir savaşı hiçbir şey yapmadan, yattığımız yerde kazanabilir
miyiz?
Namazı isteyerek kılabilmemiz için, önce inancımızın çok güçlü olması gerekir.
Çünkü inanç temeldir, namaz ve diğer ibâdetler onun üzerine binâ edilir.
Taklidî ve zayıf bir îmanı, tahkîkî ve güçlü yapmanın yolu, Kur’an’ın inançla ilgili
âyetlerini çok iyi anlamaktır. Bunların tefsirini okuyup îmanımızı güçlendirmek
gerekir.
İşte bu hususta Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin Risâle-i Nur Külliyâtını
çok okumak gerekir. Çünkü bu eserlerde, güçlü bir îman ve tefekkür dersi
vardır. Ayrıca namazın önemini anlatan, teşvik eden çok kıymetli bahisler bulunmaktadır.
Bunun için onun yazdığı Sözler isimli kitapta bulunan 4., 9., 11. ve 21. Sözü,
ayrıca Şualar’daki 6. ve 15. Şua’yı, anlayarak okumak büyük fayda sağlar. Hatta
bu bölümleri, tekrar tekrar okuyarak müzakere etmek, birkaç arkadaşımızla derin
hakikatleri anlamaya çalışmak gerekir. | |
| | | vuslatım özlemimdir Yönetici
Mesaj Sayısı : 916 Kayıt tarihi : 02/04/09 Yaş : 47 Nerden : SİVAS
| Konu: Namazı Terketmenin Bahaneleri Salı Mayıs 19, 2009 4:53 pm | |
| HİÇ BİTMİYOR USANIYORUZ
Belki nefsimiz şöyle diyebilir: “Bu namaz hiç bitmiyor. Sürekli kıldığımız
için usanıyoruz.”
Bu sözler nefsimizin bir oyunudur. Çünkü, her gün yemek yiyoruz, su içiyoruz,
havayı teneffüs ediyoruz. Hiç bıkıyor muyuz? “Artık yemek yemekten bıktım”
diyen bir adam gördünüz mü? Mümkün değil. Çünkü, bunlardan lezzet alıyoruz.
Namazdan da lezzet almıyor muyuz? Her şeyin yaratıcısının huzuruna çıkmak,
Ona derdini arz etmek, Ondan yardım dilemek, Onun ihsan ettiği kalp rahatlığına,
ruh sükûnetine kavuşmak en büyük lezzet değil midir?
Siz hiç namaz kılıp da, şikâyetçi olan kimse gördünüz mü? “Aman ne kadar
yoruldum, içim sıkıldı, namaz kıldım, kötü yollara düştüm” diyen bir tek insan
gösterebilir miyiz? Tam aksine, kim namaz kılarsa rahat ve huzur içindedir.
Çünkü namaz, akıl, kalp ve ruhumuzun gıdasıdır.
Bunun için namaz kılmaktan hiçbir zaman bıkılmaz. Akıl, kalp, ruh namazdan
memnundur. Sadece şeytandan ders alan nefsimiz itiraz edebilir. Ona karşı mücadele
etmek, nefsimizi eğitmek, hatta zorlayıp Allah’ın huzuruna getirmek gerekir. | |
| | | vuslatım özlemimdir Yönetici
Mesaj Sayısı : 916 Kayıt tarihi : 02/04/09 Yaş : 47 Nerden : SİVAS
| Konu: Namazı Terketmenin Bahaneleri Salı Mayıs 19, 2009 4:58 pm | |
| “ÇALIŞMAK DA İBADETTİR” GERÇEĞİNİ YANLIŞ ANLAMAK
Kimi Müslümanlar, namaz kılmamalarına bahane olarak, “Çalışıyoruz ya, çalışmak
da bir ibadettir. Ailemizin rızkını kazanıyoruz” diyorlar.
Şu bahanedeki mantıksızlık apaçık ortada değil mi?
Her şeyden önce “ibadet” kelimesi, dinî bir kavram. Bir söz veya fiile “ibadet”
diyebilmemiz için onun Allah ve Resulü (a.s.m.) tarafından emredilmesi
gerekir.
Kur’an’ın neresinde, “Namaza gerek yok, çalışmanız da ibadettir” diyor?
Hangi hadis kitabında, “Çalışırken namaz kılmayın, o da bir ibadettir” diyor?
Aksine Rabbimiz, hiçbir alış verişin kendilerini namazdan alıkoymayan
mü’minleri bakın nasıl övüyor:
“Onlar öyle kimselerdir ki, ne bir ticaret, ne bir alışveriş, Allah’ı anmaktan,
namazlarını dosdoğru kılmaktan ve zekâtlarını vermekten onları alıkoymaz. Onlar,
kalplerin ve gözlerin dehşetten dönüvereceği bir günden korkarlar. Ta ki, Allah
onları yaptıklarının daha güzeliyle mükâfatlandırsın ve lûtfuyla daha da fazlasını
versin. Allah dilediği kulunu hesapsız şekilde rızıklandırır.” (Nur: 37-38)
Bu ayetler, geçim için çalışmanın ibadete engel olamayacağını kesin bir şekilde
ortaya koyuyor. Hem düşünsenize: Namazı emreden Rabbimiz, bizim çalışacağımızı
bilmiyor muydu? Evet, çalışmak ibadettir. Sadece çalışmak değil,
yaptığımız her mübah iş, ibadet olabilir. Ama bir şartla: Önce namazı kılacaksınız,
sonra güzel bir niyet taşıyacaksınız.
Yani, “Asıl mal sahibi Rabbimdir. Rızkımızı O veriyor. Ancak bu rızkı kazanmak
için bizim çalışmamızı emrediyor. Biz de Onun emri ve rızası dairesinde,
helâl bir surette rızkımızı kazanmaya çalışıyoruz” diyecek, bu niyetle çalışacaksın.
İşte bu niyet ve namazla her yaptığınız davranış ibadet olabilir.
Ama namaz kılmadan, mübah işlerimiz ibadet olmaz.
Hem ibadet olsa bile, bir ibadet bir başka ibadete bahane olamaz. Söz gelişi,
“Namaz kılamam, oruç tutuyorum veya zekat veriyorum” demek, yanlıştır, çelişkidir.
Çünkü, namazı da, orucu da emreden aynı zattır. Hiçbir ibadet bir başka
ibadete engel değildir. Her birinin yeri ve zamanı ayrıdır. | |
| | | vuslatım özlemimdir Yönetici
Mesaj Sayısı : 916 Kayıt tarihi : 02/04/09 Yaş : 47 Nerden : SİVAS
| Konu: Namazı Terketmenin Bahaneleri Salı Mayıs 19, 2009 5:00 pm | |
| ZAMANIM YOK İDDEASI
Kimi insanlar, “Niçin namaz kılmıyorsun?” dendiğinde, “Zamanım yok” gibi
kargaları güldüren bir bahane uydururlar. Şu saçmalığa bakın: Her şeye zaman
var, ama yaratılış gayemiz olan namaz kılmak için zaman yok. Kim inanır buna?
Bir gün taksiyle gidiyorduk. On yaşındaki kardeşim öne oturmuş, şoförle sohbete
tutuşmuştu. Bir ara söz namazdan açıldı.
Şoför, “Biz kılmıyoruz” dedi.
Kardeşim çocukluğun verdiği safiyetle “Vakit mi bulamıyorsunuz?” diye sordu.
Meğer adam çok mert birisiymiş, “Ne vakit bulamaması oğlum” dedi. “Tembellik
ve ihmalkârlık.”
Bunun üzerine ister istemez güldük. Şoför, saf gerçeği çekinmeden, eğip
bükmeden söylemişti. Çünkü, namaz kılmayı istedikten sonra zaman bulamamak
gibi bir problem olamaz.
Hem söyler misiniz, zaman dediğimiz şeyi yaratan, bizim emrimize veren Allah
değil mi? Allah bizi yaratıp, her şeyi emrimize veriyor, namazı emrediyor ve
biz kalkıp diyoruz ki, “Ya Rabbi, kılacağım, ama zamanım yok.” Ne kadar tuhaf
değil mi?
Rabbimiz bize koskoca bir ömür bağışlamış. Günde 24 saatten birini namaza
vermemizi istiyor. O kadar şefkatli ve merhametli ki, 24 saatimizi ibâdetle geçirsek,
Onu hakkıyla takdir etmiş olamayacağımız belli olduğu halde, O bizden
bir saat istiyor.
Acaba kudretli bir zat size 24 altın bağışlasa, sonra onun birini isteyip, “Eğer
bunu verirsen bir müddet sonra sana bir çuval altın vereceğim. Vermezsen hapse
attıracağım” dese, bu teklifi reddeder miyiz? Asla! Peki namaza nasıl sırt çevirebiliriz? | |
| | | vuslatım özlemimdir Yönetici
Mesaj Sayısı : 916 Kayıt tarihi : 02/04/09 Yaş : 47 Nerden : SİVAS
| Konu: Namazı Terketmenin Bahaneleri Salı Mayıs 19, 2009 5:01 pm | |
| DAHA GENÇSİN YAŞLANINCA KILARSIN
Namazın bahanelerinden birisi de, henüz genç olmaktır. Gariptir ki, ibadete
ve namaza daha bir şevkle sarılmamızı sağlaması gereken gençlik, bazen engelmiş
gibi gösterilir. Hatta nefsimiz ve çevremiz, “Daha gençsin, yaşlanınca kılarsın”
diyebilir.
Halbuki yaşlanıncaya kadar yaşayacağımıza dâir kimin garantisi var? Kim
Azrail’le sözleşme yapmış ki? Ölüm genç ihtiyar dinliyor mu?
Diyelim bize özel olarak garanti verildi, 100 sene yaşayacağız. Namaza ne
zaman başlayacağız? Ölçü nedir? 60 yaşında mı, 80 mi, 90 mı, yoksa ölmeden
bir gün önce mi?
Peki ergenlik çağından itibâren yaptıklarımızın hesabı sorulmayacak mı bize?
Allah, “Ey yaşlılar, namaz kılın” mı diyor, yoksa “Ey iman edenler, namaz kılın”
mı diyor?
İslâmı yaşamak yaşlıların işi mi? Peygamberimiz (a.s.m.), her insanın Allah
huzurunda gençliğini nerede geçirdiğinden hesaba çekileceğini buyuruyor. Bu
gerçekleri bildiğimiz halde nasıl olur da ezan okunurken ilgisiz kalabiliriz?
Evet genç olmak, bizi namaza dört elle sarılmaya sevk etmelidir. Çünkü gençlik,
hayırlı işler yapmaya en güzel vasıtadır. Gençlikteki enerji, faaliyet, gayret,
güç ve kudret, yaşlanınca bulunamaz. Bu enerji ve heyecanı, Allah yolunda değerlendirmek
gerekir. | |
| | | vuslatım özlemimdir Yönetici
Mesaj Sayısı : 916 Kayıt tarihi : 02/04/09 Yaş : 47 Nerden : SİVAS
| Konu: Namazı Terketmenin Bahaneleri Salı Mayıs 19, 2009 5:03 pm | |
| “Allah Gafûr ve Rahîm’dir, affeder” düşüncesi
--------------------------------------------------------- Namaz kılmayan insanlardan bazıları ve en başta nefsimiz, “Canım ne olacak,
Allah affeder” der. Namazı terk eden nice insan, Rabbimizin af ve mağfiretinin
sonsuz olduğunu, Onun her şeyi affedeceğini söyler. Oysa bu, şeytanın bir tuzağıdır.
Elbette Rabbimiz şirkin dışında bütün günahları affeder. Ama nasıl?
Şu ayet meali bizi bu konuda daima uyanık tutmalıdır:
“Ey insanlar! Rabbinizin emir ve yasaklarına karşı gelmekten sakının. Ve öyle
bir günden korkun ki, ne babanın evlâdına, ne evlâdın babasına hiçbir faydası
olmaz. Allah’ın vaadi şüphesiz haktır; sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O çok
aldatıcı şeytan da, Allah’ın azabını unutturup sadece affına güvendirerek sizi isyana
sürüklemesin.” (Lokman Suresi: 33)
Son cümle apaçık bir şekilde “Nasıl olsa Allah affeder” diyerek, namaza karşı
ilgisiz olmanın yanlışlığını ortaya koyuyor.
“Gafûr ve Rahîm” olduğu için namaz konusundaki ihmalimizden dolayı bizi
affedeceğini umduğumuz Rabbimiz, açıkça bu konuda bizi uyarıyor, aldanmamızı
istemiyor.
Biz şimdi, Rabbimizi Kendisinden daha mı iyi tanıyoruz ki, “Affeder, affeder”
diye namazı terk ediyoruz? Sanki, “Allah her ne kadar Kur’an’da 70 defa
namazı emrediyorsa da, merak etmeyin O merhametlidir, affeder” diyoruz.
Öncelikle şu gerçeği unutmayın: Rabbimizin merhametine ve affına güvenerek
günah işlenmez. Ancak gafletle günah işlenmiş, ama sonunda pişmanlık duyulup
af dilenmişse, o başka. Şu uyarıya dikkat edin:
“Allah katında makbul olan tövbe, o kimsenin tövbesidir ki, onlar bilmeyerek
kötülük işlerler de, çok geçmeden pişman olup tövbe ederler. İşte onların tövbesini
Allah kabul eder. ” (Nisâ: 17)
Demek ki, tövbenin kabul olabilmesi için günahın “bilmeyerek” işlenmesi ve
çok geçmeden pişman olunması gerekir. Oysa namazını kılmayan nice insan,
hem bile bile bu günahı işliyor, hem de hiç pişman olmadan her gün aynı günahı
işlemeye devam ediyor. Eğer bilerek işlese, arkasından samimî bir tövbe edip bir
daha işlemese, inşallah yine affedilir.
Evet, Rabbimizin güzel isimleri içinde en fazla olan, “şefkat, af ve merhamet”
manasını taşıyanlardır. Rahmetinin, gazabını geçtiğini belirten de Odur. Kendisine
ortak koşmaktan başka her şeyi affedeceğini de belirtmiştir.
O kadar ki, ömrünü günahla geçirdiği halde samimî bir tövbe ettiği için affına
mazhar ettiği ve Cennete koyacağı insanlar vardır. Ama, bütün ömrünü iyilikle
geçirdiği halde böbürlenip, ibadetiyle övünüp, ayağı kayıp Cehenneme yuvarlananlar da bulunmaktadır.
Gafletle günahı işleyip, sonradan ayılan, kendine gelen, şuurlanan bir insan,
“Ben ne yaptım, ne büyük hata işledim” diye sarsılır, ciddi bir pişmanlık duyar
ve affedilmesi için yalvarırsa, Rabbimiz affedebilir.
Dikkat edin: “Affedebilir” diyoruz. Çünkü, Allah’ın af ve mağfireti hiç kimsenin
ipoteği altında değildir. Hiç kimse Ona ait bir yetki hakkında fikir yürütemez,
Onu etkileyemez.
Ve en büyük günahlardan birisi, “Allah bana azap etmez” düşüncesi, bir başkası,
“Ben nasıl olsa Cennetliğim” anlayışıdır.
Tabiî, “Allah beni affetmez”, “Allah beni Cennetine sokmaz”, “Ben kesinlikle
Cehennemliğim” gibi düşünceler de yanlıştır.
Çünkü, Allah’ın ikramı, ihsanı, affı, bağışı, adaleti hiç kimsenin etkisi altında
değildir. Rabbimiz, her hususta olduğu gibi, bütün fiillerinde de tek, bağımsız ve
sorumsuzdur.
Bunun için diyoruz ki, bırakın günah işlemeden önce, samimiyetten uzak ve
çelişki içinde, “Allah affeder” diye düşünmek; günahtan sonra içten ve yürekten
tövbe ve istiğfar etsek bile neticeyi bilemeyiz. Ne, “Affedildik” dememiz, ne de,
“Affedilmedik” diye düşünmemiz doğrudur. Ölünceye kadar affını ümit eder,
azabından korkarız.
Bu bakımdan namaz kılmayıp, “Allah affeder” diye düşünmek, büyük hatadır
ve namaz için bir özür olamaz. | |
| | | vuslatım özlemimdir Yönetici
Mesaj Sayısı : 916 Kayıt tarihi : 02/04/09 Yaş : 47 Nerden : SİVAS
| Konu: Namazı Terketmenin Bahaneleri Salı Mayıs 19, 2009 5:04 pm | |
| ÖNEMİNİMİ BİLMEMEK
Namaz kılmamanın en büyük sebebi, önemini bilmemektir. Namazın ne büyük
bir ehemmiyet ve kıymet taşıdığını bilmeyen nice Müslüman, “İşin var, sonra
kılarsın”, “Neyse sonra kaza edersin” gibi cümleler kullanırlar.
Oysa namaz o kadar önemlidir ki, insanın yaratılış sebebinin en büyüğü budur.
Düşünün bir kere: Rabbimiz Kur’an’da meâlen, “Ben cinleri ve insanları, ancak
Bana ibadet etsinler diye yarattım” buyuruyor. (Zâriyât Sûresi: 56)
Daha ötesi var mı?
Hem Rabbimiz, hem Peygamberimiz (a.s.m.), en büyük ibadetin namaz olduğunu
belirtiyorlar. Bu kadar açık gerçek ortada iken farklı bir şey düşünmek
mümkün mü?
Bizim ve her şeyin yaratıcısı, bizi dirilten ve öldüren, ahirette bizi hesaba çekerek
sonsuz bir mükâfat veya azap verecek olan Allah, çok açık ve net bir şekilde,
bizi ibadet ve namaz için yarattığını buyuruyor, ısrarla namazı emrediyor.
Bizim farklı bahanelerle namazı terk etmemiz, kendi kendimizi aldatmak ve başımızı
kuma sokmak olmuyor mu?
Evet, içinde bulunduğumuz gafletten uyanalım. Namazı vaktinde, hiç kaçırmadan,
ezan okunur okunmaz, dosdoğru ve hakkını vererek kılalım. Eğer hemen
uyanmazsak, bilelim ki, Cehennemde uyanmak çok geç olacaktır. | |
| | | | Yarın Kılarız Diyenlerin Biz Kıldık Namazını | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|