İlim Dünyamıza Hoşgeldiniz.. ßiร๓illคђiггคђ๓คภiггคђi๓ ..νυѕℓαтıм özℓємiм∂iя..
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

İlim Dünyamıza Hoşgeldiniz.. ßiร๓illคђiггคђ๓คภiггคђi๓ ..νυѕℓαтıм özℓємiм∂iя..

KaRdEsLiGiN DaIm oLdUgU, sEvGiLeRiN BiRlEsTiĞi, DoStLuKlArIn bItMeDiGi AiLe fOrUmUmUzDa iYi vAkIt gEçIrMeNiZ UmUdUyLa eFeNdIm eDePlE GeLeN HüRmEtLe gIdEr.
 
AnasayfaKapıLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Hazreti Ebu Bekir (r.a.) 1

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
HaK_YoLcUsU
Yeni Üye
Yeni Üye
HaK_YoLcUsU


Mesaj Sayısı : 136
Kayıt tarihi : 02/05/09

Hazreti Ebu Bekir (r.a.)  1 Empty
MesajKonu: Hazreti Ebu Bekir (r.a.) 1   Hazreti Ebu Bekir (r.a.)  1 Icon_minitimePaz Mayıs 10, 2009 12:27 pm

Hazreti Ebu Bekir (r.a.)
Şamil İslâm Ansiklopedisi
12.06.2006
Peygamber Efendimiz (sas) İslâm'ı tebliğe başlamasından sonra ilk iman eden hür erkeklerin; râşit halifelerin, aşere-i mübeşşerenin ilki. Câmiu'l Kur'an, es-Sıddîk, el-Atik lakaplarıyla bilinen büyük sahabi.

Kur'ân-ı Kerim'de hicret sırasında Rasûlullah'la beraber olmasından dolayı, "...mağarada bulunan iki kişiden biri..." (Tevbe Suresi, 9/40) seklinde ondan bahsedilmektedir. Asil adi Abdülkâbe olup, İslâm'dan sonra Rasûlullah'ın (sas) ona Abdullah adini verdiği kaydedilir. Azaptan azad edilmiş manasına " atik"; dürüst, sadık, emin ve iffetli olduğundan dolayı da " sıddık" lâkabıyla anılmıştır. "Deve yavrusunun babası" manasına gelen Ebû Bekir adıyla meşhur olmuştur.

Teym oğulları kabilesinden olan Hazreti Ebû Bekir'in nesebi Mürre b. Kâ'b'da Rasûlullah'la birleşir. Anasının adı Ümmü'l-Hayr Selma, babasının ki Ebû Kuhafe Osman'dır. Künyesi Abdullah b. Osman b. Amir b. Amir b. Murra et-Teymî'dir. Bedir savasına kadar müşrik kalan oğlu Abdurrahman dışında bütün ailesi Müslüman olmuştur. Babası Ebû Kuhafe, Hazreti Ebû Bekir'in halifeliğini ve ölümünü görmüştür. Hazreti Ebû Bekir'in Rasûlullah (sas)'den bir veya üç yaş küçük olduğu zikredilmiştir. İslâm'dan önce de saygın, dürüst, kişilikli, putlara tapmayan ve evinde put bulundurmayan " hanif" bir tacir olan Hazreti Ebû Bekir, ölümüne kadar Hazreti Peygamber'den hiç ayrılmamıştır. Bütün servetini, kazancını İslâm için harcamış, kendisi sade bir şekilde yaşamıştır.

Hazreti Ebû Bekir, Fil yılından iki sene birkaç ay sonra 571'de Mekke'de dünyaya gelmiş, güzel hasletlerle tanınmış ve iffetiyle şöhret bulmuştur. İçki içmek cahiliye döneminde çok yaygın bir âdet olduğu halde o hiç içmemiştir. O dönemde Mekke'nin ileri gelenlerinden olup Arapların nesep ve ahbâr ilimlerinde meşhur olmuştur. Kumaş ve elbise ticaretiyle meşgul olurdu; sermayesi kırk bin dirhemdi ki, bunun büyük bir kısmını İslâm için harcamıştır. Rasûlullah'a iman eden Hazreti Ebû Bekir (r.a.) İslâm davetçiliğine başlamış, Osman b. Affan, Zübeyr b. Avvâm, Abdurrahman b. Avf, Sa'd b. Ebî Vakkas ve Talha b. Ubeydullah gibi İslâm'ın yücelmesinde büyük emekleri olan ilk Müslümanların birçoğu İslâm'ı onun davetiyle kabul etmişlerdir.

Hazreti Ebû Bekir hayatı boyunca Rasûlullah'ın yanından ayrılmamış, çocukluğundan itibaren aralarında büyük bir dostluk kurulmuştur. Rasûlullah birçok hususlarda onun görüsünü tercih ederdi. Umumî ve hususî olan önemli islerde ashabıyla müşavere eden Allah Resulü (sas), bazı hususlarda özellikle Hazreti Ebû Bekir'e danışırdı. Araplar ona "Peygamber'in veziri" derlerdi.

Teymoğulları kabilesi Mekke'de önemli bir yere sahipti. Ticaretle uğraşıyorlar, toplumsal temasları ve geniş kültürlülükleri ile tanınıyorlardı. Hazreti Ebû Bekir'in babası Mekke eşrafındandı. Hazreti Ebû Bekir, cahiliye döneminde de güzel ahlâki ile tanınan, sevilen bir kişi idi. Mekke'de " esnak" diye bilinen kan diyeti ve kefalet ödenmesi islerinin yürütülmesiyle görevliydi. Efendimizle (sas) büyük bir dostlukları vardı. Sık sık buluşur, Allah'ın birliği, Mekke müşriklerinin durumu ve ticaret gibi konularda müşavere ederlerdi. İkisi de cahiliye kültürüne karşıydılar, şiir yazmaz ve şiiri sevmezlerdi, daha ziyade tefekkür ederlerdi.

İslâm'ı Benimsemesi

Hazreti Ebû Bekir, Hira dağından dönen Hazreti Muhammed ile karsılaştığında, Rasûlullah (sas) ona, "Allah'ın elçisi" olduğunu söyleyip "Yaratan Rabbinin adıyla oku" (Alak Suresi, 96/1) diye başlayan ayetleri bildirdiği zaman hemen ona: "Allah'ın birliğine ve senin O'nun Rasûlü olduğuna iman ettim" demiştir. Hazreti Hatice'den sonra Rasûlullah'a ilk iman eden odur. Efendimiz (sas) İslâm'ı tebliğinin ilk zamanlarında kiminle konuştuysa en azından bir tereddüt görmüş, ancak Hazreti Ebû Bekir şeksiz ve tereddütsüz bir şekilde kabul etmiştir. Hatta Peygamber Efendimiz (sas), "Bütün insanların imanı bir kefeye, Ebû Bekir'in ki bir kefeye konsa, onun imanı ağır basardı " diye lâtif bir benzetme de yapmıştır. Mü'min Ebû Bekir, hayatının sonuna kadar tüm varlığını İslâm'a adamış, bütün hayırlı işlerde en başta gelmiştir.

Hazreti Ebû Bekir, Mekke döneminde güçlü kabilelere mensup kişileri İslâm'a kazandırmaya çalıştı, öte yandan müşriklerin işkencelerine maruz kalan güçsüzleri, köleleri korudu; servetini eziyet edilen köleleri satın alıp azad etmekte kullandı. Hazreti Bilal, Hazreti Habbab, Hazreti Lübeyne, Hazreti Ebû Fukayhe, Hazreti Amir, Hazreti Zinnire, Hazreti Nahdiye, Hazreti Ümmü Ubeys bunlardandır. Kendisi de Mescid-i Haram'da müşriklerin saldırısına uğramıştı. Hazreti Ebû Bekir, iman ettikten sonra İslâm'ı tebliğe gizli gizli devam ediyordu. Annesi, karisi Ümmü Ruman ve kızı Esma da iman etmiş, fakat oğulları Abdullah, Abdurrahman ve babası Ebû Kuhafe henüz iman etmemişlerdi. Hazreti Osman b. Affan, Hazreti Sa'd b. Ebî Vakkas, Hazreti Abdurrahman b. Avf, Hazreti Zübeyr b. Avvâm, Hazreti Talha b. Ubeydullah gibi ilk Müslümanları İslâm'a davet eden odur.

Müşriklerin eziyetleri çoğalıp müslümanlara yapılan baskılar arttıktan sonra Hazreti Peygamber Hazreti Ebû Bekir'e de Habeşistan'a göç etmesini söylemiş ve Hazreti Ebû Bekir yola çıkmış; ancak Berkü'l-Gimâd'da Mekke'nin ileri gelen kabilelerinden İbni Dugunne ile karşılaştığında İbni Dugunne onu himayesine aldığını ve Mekke'ye dönmesi gerektiğini belirterek, ikisi birlikte Mekke'ye dönmüşlerdir. Ancak şartlı olarak Hazreti Ebû Bekir'i himayesine alan İbn Dugunne, Hazreti Ebû Bekir'in açıktan açığa ibadet etmesi ve inancını yaymaya devam etmesi sebebiyle şartları yerine getirmediğini iddia ederek ona ibadetini gizli yapmasını söylediğinde Hazreti Ebû Bekir, onun himayesine ihtiyacı olmadığını, zaten kendisine söz de vermediğini ifade etmişti: "Senin himayeni sana iade ediyorum. Bana Allah'ın himayesi yeter."Böylece on üç yıl Mekke'de Rasûlullah'ın yanında kalan Hazreti Ebû Bekir, Hazreti Aişe'nin rivayetine göre, Allah Resulü (aleyhissalâtü ve't teslimât) hicret emrini alıp Hazreti Ebû Bekir'e gelerek ona beraberce hicret edeceklerini söyleyince Hazreti Ebû Bekir sevinçten ağlamaya başlamıştı (İbn Hişâm, es-Sire, 2/485).

Hazreti Peygamber'in bir gecede Mekke'den Kudüs'e oradan Sidretü'l Münteha'ya gittiği İsra ve Miraç hâdisesini duyan müşrikler bunu Hazreti Ebû Bekir'e yetiştirdikleri zaman; "O dediyse doğrudur." demiştir. Bu sözünden sonra Hazreti Ebu Bekir'e; ihlâslı, asla yalan söylemeyen, özü doğru, itikadında şüphe olmayan anlamında, "Sıddîk" lâkabı verildi. Kur'an tabiriyle, "O, ne iyi arkadaştı " (Nisâ Suresi, 4/69) denilebilir.

İşte o "Sıddîk" ile o "Emîn", o iki arkadaş beraberce Sevr dağındaki mağaraya hareket ederek hicret etmişlerdir.

Hicreti

Sevr mağarasına ilk giren Hazreti Ebû Bekir, (r.a.) mağarada keşif yaptıktan sonra Allah Resulü, içeri girmiştir. Hazreti Ebû Bekir'in kızı Esma yolda yemeleri için azıklarını hazırlamıştı. Onlar Mekke'den ayrılınca müşrikler her tarafa adamlarını yollayarak aramaya başladılar. Kureyş kabilesinin müşrikleri Ebû Cehil başkanlığında Esma'nın evini aradılar, hakaret edip dayak attılar. Hazreti Ebû Bekir (r.a.) hicret yolculuğuna çıkarken yanına bütün parasını almıştı. Buna rağmen kızı Esma onun nerede olduğunu, nereye gittiğini kâfirlere söylememiştir. İz süren Mekkeli müşrikler Sevr mağarasına kadar geldiler. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, bu sırada Kur'ân'da anlatıldığı üzere şöyle diyordu: "Üzülme, Allah bizimledir" (Tevbe Suresi, 9/40). Nitekim Allah ona güven vermiş, göremedikleri askerleriyle onu desteklemiştir; Allah güçlüdür, hâkimdir. Kâfirler tüm aramalara rağmen onları bulamadılar. Mağarada üç gün kaldıktan sonra Medine'ye yönelen Rasûlullah ile Hazreti Ebû Bekir Küba'ya vardılar.

Hazreti Ebû Bekir mağarada kaldıkları günü şöyle anlatır: "Rasûlullah (sas) ile beraber bir mağarada bulundum. Bir ara başımı kaldırıp baktım. O anda Kureyş casuslarının ayaklarını gördüm. Bunun üzerine, 'Ya Rasûlullah, bunlardan birkaçı gözünü aşağı eğse de baksa muhakkak bizi görür' dedim. O, "Ey Ebû Bekir, iki yoldaş ki, Allah onların üçüncüsüdür, endişe edilir mi?" buyurdu. Kuba'da üç gün kalan Rasûlullah ile Hazreti Ebû Bekir nihayet Medine'ye vardılar. Medine'de Hazreti Ebû Bekir humma hastalığına tutuldu. Hastalık ilerleyip yatağa düştüğünde Rasûlullah (sas), "Allah'ım Mekke'yi bize sevgili kıldığın gibi Medine'yi de bize sevgili kıl, hummayı bizden uzaklaştır' diye dua ettiği zaman Hazreti Ebû Bekir ve hasta olan diğer sahabiler iyileştiler. Bu arada Hazreti Âişe ile Efendimiz'in (sas) düğünleri yapıldı. Mescidi Nebî inşâ edildi. Masrafların bir kısmını Hazreti Ebû Bekir karşıladı. Medine'de kardeşlik tesis edildiğinde Hazreti Ebû Bekir'in kardeşliği Harise b. Zeyd oldu.

Hazreti Ebû Bekir Medine'de Mescidi Nebî'nin inşasına katıldı. Efendimiz (sas), İslâm'ı yaymak ve düşmanlar hakkında bilgi toplamak için seriyye denilen keşif kollarını Medine dışına gönderiyor, bunlara bazen Hazreti Ebû Bekir de katılıyordu. Rasûlullah ile birlikte bizzat çarpıştığı savaşlarda (Bedir'de, Uhud'da, Hendek'te) Hazreti Ebû Bekir de yer aldı. O, Müreysi, Kurayza, Hayber, Mekke, Huneyn, Taif gazvelerinde de bulundu.

Allah Resulü'nün bizzat idare ettiği harplere gazve denir. Hazreti Ebû Bekir, bu sözü geçen büyük savaşlardan başka, otuzdan fazla gazveye katılmıştır. Çarpışma olmaksızın Veddan, Buvat, Bedr-i Ûlâ, Useyre gazveleriyle de düşmanlar itaat altına alınmıştır. Bütün bu gazvelerde Hazreti Ebû Bekir, Rasûlullah'ın en yakınında yer almış olup onun "veziri" gibi idi. Bedir'de, oğlu Abdurrahman müşrikler safında yer aldığında Hazreti Ebû Bekir oğluyla çarpışmıştır. Sadece o değil, Bedir'de birçok sahabi, oğlu, kardeşi, babası, dayısı ile çarpışmıştı. Bedir savaşı, Müslümanların İslâm'ı her şeyden üstün tuttuklarını, Allah için en yakınları olan müşrikleri kan bağı veya kabile taassubu içinde kalmadan, başka insanlardan ayırt etmeden öldürdüklerini göstermektedir. Rasûlullah'ın bir amcası Hamza, İslâm ordusu safındayken öteki amcası Abbas, düşman safındaydı. Yeğeni Ubeyde kendi yanındayken, öteki yeğenleri Ebû Süfyan ve Nevfel müşriklerle beraberdi. Hattâ kızı Zeyneb'in eşi Ebû'l-As da Rasûlullah'a karşı müşriklerle birlikte savaşıyordu.


Hicretin 9. yılında Medine'de büyük bir kıtlık oldu. Bu arada Bizans imparatoru, Şam'da Hicaz bölgesini istilâ etmek üzere büyük bir ordu hazırladı. Rasûlullah, bu orduya karşı İslâm ordusunu hazırlarken, kıtlık sebebiyle zorluklarla karşılaştı. Hazreti Ebû Bekir malinin hepsini bu ordunun hazırlanmasında kullandı. Onuncu yılda "Vedâ Haccı"nda bulunan Allah Rasûlü, Onbirinci yılda hastalandı.

Hilâfeti

Hicrî Onbirinci yılda hastalanan Rasûlullah (sas) 13 Rebiülevvel Pazartesi günü (8 Haziran 632) vefat etti. Onun vefatını duyan Müslümanlar büyük bir üzüntüye kapıldılar ve ilk anda ne yapmaları gerektiğine karar veremediler. Ama o da bir insandı ve bir gün bu dünyadan gidecekti ve gitmişti. Hazreti Ömer, onun Hazreti Musa gibi Rabbi ile buluşmaya gittiğini, O'nun için "öldü" diyen olursa ellerini keseceğini söylüyordu. Hazreti Ebû Bekir, Resûlullah'ın iyi olduğu bir sırada ondan izin alarak kızının yanına gitmişti. Vefat haberini duyar duymaz hemen geldi, Allah Resulü'nü alnından öptü ve "Anam babam sana feda olsun ya Rasûlallah. Ölümünde de yaşamındaki kadar güzelsin. Senin ölümünle peygamberlik son bulmuştur. Şânın ve şerefin o kadar büyük ki, üzerinde ağlamaktan münezzehsin. Ya Muhammed, Rabbinin katında bizi unutma; hatırında olalım..." dedi. Sonra dışarı çıkıp Ömer'i susturdu ve "Ey insanlar, Allah birdir, O'ndan başka ilâh yoktur, Muhammed O'nun kulu ve elçisidir. Allah apaçık hakikattir. Muhammed'e kulluk eden varsa, bilsin ki o ölmüştür. Allah'a kulluk edenlere gelince, şüphesiz Allah diri, baki ve ebedîdir. Size Allah'ın su buyruğunu hatırlatırım: "Muhammed sadece bir elçidir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Simdi o ölür veya öldürülürse siz ökçelerinizin üzerinde geriye mi döneceksiniz? Kim ökçesi üzerinde geriye dönerse Allah'a hiçbir ziyan veremez. Allah şükredenleri mükâfatlandıracaktır" (Âl-i İmrân, 3/144). Allah'ın kitabi ve Rasûlullah'ın sünnetine sarılan doğruyu bulur, o ikisinin arasını ayıran sapıtır. Şeytan, peygamberimizin ölümü ile sizi aldatmasın, dininizden saptırmasın. Şeytanın size ulaşmasına fırsat vermeyiniz" (İbn Hişâm, es-Sire, 4/ 335; Taberî, Târih, 3/ 197,198).
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Hazreti Ebu Bekir (r.a.) 1
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
İlim Dünyamıza Hoşgeldiniz.. ßiร๓illคђiггคђ๓คภiггคђi๓ ..νυѕℓαтıм özℓємiм∂iя.. :: ♥✿•*¨`*•✿♥ ♥✿•*¨`*•✿♥...::::iSLAM::::....♥✿•*¨`*•✿♥ ♥✿•*¨`*•✿♥. :: รคђค๒єlєг tคгiђi-
Buraya geçin: