İlim Dünyamıza Hoşgeldiniz.. ßiร๓illคђiггคђ๓คภiггคђi๓ ..νυѕℓαтıм özℓємiм∂iя..
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

İlim Dünyamıza Hoşgeldiniz.. ßiร๓illคђiггคђ๓คภiггคђi๓ ..νυѕℓαтıм özℓємiм∂iя..

KaRdEsLiGiN DaIm oLdUgU, sEvGiLeRiN BiRlEsTiĞi, DoStLuKlArIn bItMeDiGi AiLe fOrUmUmUzDa iYi vAkIt gEçIrMeNiZ UmUdUyLa eFeNdIm eDePlE GeLeN HüRmEtLe gIdEr.
 
AnasayfaKapıLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 CARİYENİZLE ARANIZ NASIL?

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
beyaz nur
Yeni Üye
Yeni Üye
beyaz nur


Mesaj Sayısı : 86
Kayıt tarihi : 02/05/09

CARİYENİZLE ARANIZ NASIL? Empty
MesajKonu: CARİYENİZLE ARANIZ NASIL?   CARİYENİZLE ARANIZ NASIL? Icon_minitimeC.tesi Mayıs 02, 2009 5:19 pm

> MESNEVİ ŞERİF

> ANA SAYFA

> KİTAP-1

> BEYİT 1-700

>
> Padişahın bir halayığa âşık olup satın alması, halayığın
> hastalanması, onu iyi etmek için tedbiri

> 35. Ey dostlar! Bu hikâyeyi dinleyiniz. Hakikatte o bizim bu günkü
> halimizdir.
> Bundan evvelki bir zamanda bir padişah vardı. O hem dünya, hem din
> saltanatına malikti.
> Padişah, bir gün hususi adamları ile av için hayvana binmiş,
> giderken.
> Ana caddede bir halayık gördü, o halayığın kölesi oldu.
> Can kuşu kafeste çırpınmaya başladı. Mal verdi, o halayığı satın
> aldı.

> 40. Onu alıp arzusuna nail oldu. Fakat kazara o halayık hastalandı.
> Birisinin eşeği varmış, fakat palanı yokmuş. Palanı ele geçirmiş,
> bu sefer eşeği kurt kapmış.
> Birisinin ibriği varmış, fakat suyu elde edememiş. Suyu bulunca da
> ibrik kırılmış!
> Padişah sağdan, soldan hekimler topladı. Dedi ki: "İkimizin hayatı
> da sizin elinizdedir.
> Benim hayatım bir şey değil, asıl canımın canı odur. Ben
> dertliyim,
> hastayım dermanım o.

> 45. Kim benim canıma derman ederse benim hazinemi, incimi ve
> mercanımı (atiye ve ihsanımı) o aldı (demektir)."
> Hepsi birden dediler ki: "Canımızı feda edelim. Beraberce düşünüp
> beraberce tedavi edelim.
> Bizim her birimiz bir âlem Mesih'idir, elimizde her hastalığa bir
> ilâç vardır."
> Kibirlerinden Allah isterse (inşaallah ) demediler. Allah da
> onlara
> insanların âcizliğini gösterdi.
> "İnşaallah" sözünü terk ettiklerini söylemeden maksadım,
> insanların
> yürek katılığını ve mağrurluğunu söylemektir. Yoksa ârızî bir halet
> olan inşaallah'ı söylemeyi unuttuklarını anlatmak değildir.

> 50. Hey gidi nice inşaallah'ı diliyle söylemeyen vardır ki canı
> "inşaallah" la eş olmuştur.
> İlâç ve tedavi nev'inden her ne yapıldıysa hastalık arttı, maksat
> da hâsıl olmadı.
> O halayıkcağız, hastalıktan kıl gibi olunca padişahın kanlı göz
> yaşı ırmağa döndü.
> Kazara sirkengübin safrayı arttırdı. Badem yağı da kuruluk
> tesirini
> göstermeye başladı.
> Karahelileyle kabız oldu, ferahlığı gitti; su, neft gibi ateşe
> yardım etti.

> Halayığın tedavisinde hekimlerin âciz kalmalarını padişahın
> anlaması,
> Tanrı tapusuna yüz tutması ve bir uluyu rüyada görmesi

> 55. Padişah, hekimlerin âciz kaldıklarını görünce yalınayak mescide
> koştu.
> Mescide gidip mihrap tarafına yöneldi. Secde yeri göz yaşından
> sırsıklam oldu.
> Yokluk istiğrakından kendisine gelince ağzını açtı, hoş bir tarzda
> medhü senaya başladı:
> "En az bahşişi dünya mülkü olan Tanrım! Ben ne söyleyeyim? Zaten
> sen gizlileri bilirsin.
> Ey daima dileğimize penah olan Tanrı! Biz bu sefer de yolu
> yanıldık.

> 60. Ama sen "Ben gerçi senin gizlediğin şeyleri bilirim. Fakat sen,
> yine onları meydana dök" dedin.
> Padişah, tâ can evinden coşunca bağışlama denizi de coşmaya
> başladı.
> Ağlama esnasında uykuya daldı. Rüyasında bir pir göründü.
> Dedi ki: "Ey padişah, müjde; dileklerin kabul oldu. Yarın bir
> yabancı gelirse o, bizdendir.
> O gelen hazık hekimdir. Onu doğru bil, çünkü o emin ve gerçek
> erenlerdendir.

> 65. İlâcında kati sihri gör, mizacında da Hak kudretini müşahede et."
> Vade zamanı gelip gündüz olunca... güneş doğudan görünüp
> yıldızları
> yakınca:
> Rüyada kendine gösterdikleri zatı görmek için pencerede
> bekliyordu.
> Bir de gördü ki, faziletli, fevkalâde hünerli, bilgili bir kimse,
> gölge ortasında bir güneş;
> Uzaktan hilâl gibi erişmekte, yok olduğu halde hayal şeklinde var
> gibi görünmekte.

> 70. Ruhumuzda da hayal, yok gibidir. Sen bütün bir cihanı hayal üzere
> yürür gör!
> Onların başları da, savaşları da hayale müstenittir. Öğünmeleri
> de,
> utanmaları da bir hayalden ötürüdür.
> Evliyanın tuzağı olan o hayaller, Tanrı bahçelerindeki ay
> çehrelilerin akisleridir.
> Padişahın rüyada gördüğü hayal de o misafir pîrin çehresinde
> görünüp duruyordu.
> Padişah bizzat mabeyincilerin yerine koştu, o gaipten gelen
> konuğun
> huzuruna vardı.

> 75. Her ikisi de âşinalık (yüzgeçlik) öğrenmiş bir tek denizdi, her
> ikisi de dikilmeksizin birbirine dikilmiş, bağlanmışlardı.
> Padişah: "Benim asıl sevgilim sensin, o değil. Fakat dünyada iş
> işten çıkar.
> Ey aziz, sen bana Mustafa'sın. Ben de sana Ömer gibiyim. Senin
> hizmetin uğrunda belime gayret kemerini bağladım" dedi.
> Padişahın, kendisine rüyada gösterilen velî
> ile görüşmesi
> Kollarını açıp onu kucakladı, aşk gibi gönlüne aldı, canının için
> çekti.
> Elini, alnını öpmeğe, oturduğu yeri, geldiği yolu sormaya başladı.

> 95. Sora sora odanın başköşesine kadar çekti ve dedi ki: "Nihayet
> sabırla bir define buldum.
> Ey vuslatı, her sualin cevabı! Senin yüzünden nişliğin
> anahtarıdır"
> sözünün mânası,
> Ey vuslatı, her sualin cevabı! Senin yüzünden müşkül,
> konuşmaksızın, dedikodusuz hallolur gider.
> Sen, gönlümüzde, onların tercümanısın, her ayağı çamura batanın
> elinitutan sensin.
> Ey seçilmiş, ey Tanrı'dan razı olmuş ve Tanrı rızasını kazanmış
> kişi, merhaba! Sen kaybolursan hemen kaza gelir, feza daralır.

> 100. Sen, kavmin ulususun, sana müştak olmayan, seni arzulamayan
> bayağılaşmıştır. Bundan vazgeçmezse..."
> O ağırlama, o hal hâtır sorma meclisi geçince o zatın elini tutup
> hareme götürdü.

> Padişahın hastayı görmek üzere hekimi
> götürmesi

> Padişah, hastayı ve hastalığını anlatıp sonra onu hastanın yanına
> götürdü.
> Hekim, hastanın yüzünü görüp, nabzını sayıp, idrarını muayene
> etti.
> Hastalığının ârazını ve sebeplerini de dinledi.
> Dedi ki: "Öbür hekimlerin çeşitli tedavileri, tamir değil;
> büsbütün
> harap etmişler.

> 105. Onlar, iç ahvalinden haberdar değildirler. Körlüklerinden
> hepsinin aklı dışarıda."
> Hekim, hastalığı gördü, gizli şey ona açıldı. Fakat onu gizledi ve
> sultana söylemedi.
> Hastalığı safra ve sevdadan değildi. Her odunun kokusu, dumanından
> meydana çıkar.
> İnlemesinden gördü ki, o gönül hastasıdır. Vücudu afiyettedir ama
> o, gönüle tutulmuştur.
> Âşıklık gönül iniltisinden belli olur, hiçbir hastalık gönül
> hastalığı gibi değildir.

> O velînin, halayığın hastalığını anlamak için padişahtan
> halayıkla halvet olmayı dilemesi

> (Hekim) dedi ki: "Ey padişah, evi halvet et, yakını da uzaklaştır.

> 145. Köşeden , bucaktan kimse kulak vermesin de ben bu cariyecikten
> bir şeyler sorayım."
> Oda boşaldı, Hekim ile hastadan başka kimsecikler kalmadı.
> Hekim tatlılıkla, yumuşak yumuşak dedi ki: "Memleketin neresi?
> Çünkü her memleket halkının ilâcı başka başkadır.
> O memlekette akrabandan kimler var? Kime yakınsınız; neye
> bağlısın?
> Elini kızın nabzına koyup birer birer felekten çektiği cevir ve
> meşakkati soruyordu.

> 150. Bir adamın ayağına diken batınca ayağını dizi üstüne kor.
> İğne ucu ile diken başını arar durur, bulamazsa orasını dudağı ile
> ıslatır.
> Ayağa batan dikeni bulmak, bu derece müşkül olursa, yüreğe batan
> diken nicedir? Cevabını sen ver!
> Her çer çöp (mesabesinde olan,) gönül dikenini göreydi gamlar,
> kederler; herkese el uzatabilir miydi?
> Bir kişi, eşeğin kuyruğu altına diken kor. Eşek onu oradan
> çıkarmasını bilmez, boyuna çifte atar.

> 155. Zıplar, zıpladıkça da diken daha kuvvetli batar. Dikeni çıkarmak
> için akıllı bir adam lâzım.
> Eşek, dikeni çıkarabilmek için can acısı ile çifte atar durur ve
> yüz yerini daha yaralar.
> O diken çıkaran hekim, üstaddı . Halayığın her tarafına elini
> koyup
> muayene ediyordu.
> Halayıktan hikâye yoluyla dostların ahvalini sormaktaydı.
> Kız, bütün sırlarını hekime açıkça söylemekte, kendi durağından,
> efendilerinden, şehrinden ve şehrinin dışından bahsetmekteydi.
> 160. Hekim, kızın anlatmasına kulak vermekte, nabzına ve nabzının
> atmasına dikkat etmekteydi.
> Nabzı, kimin adı anılınca atarsa cihanda gönlünün istediği odur
> (diyordu).
> Memleketindeki dostlarını saydı, döktü. Ondan sonra diğer bir
> memleketi andı.
> "Memleketinden çıkınca en evvel hangi memlekette bulundun?"dedi.
> Kız bir şehrin adını söyleyip geçti. Fakat yüzünün rengi, nabzının
> atması başkalaşmadı.

> 165. Efendileri ve şehirleri birer birer saydı; o yerleri, yurtları,
> oralarda geçirdiği zamanları, tuz, ekmek yediği kişileri tekrar
> tekrar
> söyledi.
> Şehir şehir, ev ev saydı döktü, kızın ne damarı oynadı, ne çehresi
> sarardı.
> Hekim şeker gibi Semerkand şehrini soruncaya kadar kızın nabzı
> tabiî haldeydi fazla atmıyordu.
> Semerkand'ı sorunca nabzı attı, çehresi kızardı, sarardı. Çünkü o,
> Semerkand'lı bir kuyumcudan ayrılmıştı.
> O hekim, hastadan bu sırrı elde edip o dert ve belânın aslına
> erişince:

> 170. "Onun semti hangi mahallede?" diye sordu. Kız, "Köprü başında,
> Gatfer mahallesinde" dedi.
> Hekim, "Hastalığının ne olduğunu hemen anladım. Seni tedavi
> hususunda sihirler göstereceğim;
> Sevin, ilişik etme, emin ol ki yağmur çimenlere ne yaparsa ben de
> sana onu yapacağım;
> Ben, senin gamını çekmekteyim, sen gam yeme; ben sana yüz babadan
> daha şefkatliyim;
> Aman, sakın ha, bu sırrı kimseye söyleme; padişah senden bunu ne
> kadar sorup soruştursa yine sakla;

> 175. Sırların gönülde gizli kalırsa o muradın çabucak hâsıl
> olur;dedi.
> Peygamber demiştir ki: "Her kim sırrını saklar ise çabucak
> muradına
> erişir."
> Tohum toprak içinde gizlenince, onun gizlenmesi, bahçenin
> yeşillenmesi ile neticelenir.
> Altın ve gümüş gizli olmasalardı... madende nasıl musaffa olurlar,
> nasıl altın ve gümüş haline gelirlerdi?
> O hekimin vaitleri ve lûtufları hastayı korkudan emin etti.

> 180. Hakiki olan vaitleri gönül kabul eder, içten gelmeyen vaadler
> ise
> insanı ıstıraba sokar.
> Kerem ehlinin vaitleri akıp duran, eseri daima görünen hazinedir.
> Ehil olmayanların, kerem sahibi bulunmayanların vaitleri ise gönül
> azabıdır.

> O velînin, halayığın hastalığını anlaması ve padişaha arzetmesi

> Ondan sonra hekim, kalkıp padişahın huzuruna gitti, padişahı bu
> meseleden birazcık haberdar etti.
> Dedi ki: "Çare şundan ibaret: bu derdin iyileşmesi için o adamı
> getirelim.
> Kuyumcuyu o uzak şehirden çağır, onu altınla, elbise ile aldat."
> *Padişah, hekimden bu sözü duyunca nasihatini, candan gönülden
> kabul etti.

> 185. O tarafa ehliyetli, kifayetli, âdil bir iki kişiyi elçi olarak
> gönderdi.

> Padişahın, kuyumcuyu getirmek üzere Semerkand'e
> elçiler yollaması

> O iki bey, kuyumcuya padişahtan muştucu olarak Semerkand'e kadar
> geldiler.
> Dediler ki: "Ey lûtuf sahibi üstad, ey marifette kâmil kişi!
> Öğülmen şehirlere yayılmıştır.
> İşte filân padişah, kuyumcubaşılık için seni seçti. Zira (bu işte)
> pek büyüksün, pek kâmilsin.
> Şimdicek şu elbiseyi, altın ve gümüşü al da gelince de padişahın
> havassından ve nedimlerinden olursun."

> 190. Adam; çok malı, çok parayı görünce gururlandı, şehirden çoluk
> çocuktan ayrıldı.
> Adam, neşeli bir halde yola düştü. Haberi yoktu ki padişah canına
> kastetmişti.
> Arap atına binip sevinçle koşturdu, kendi kanının diyetini elbise
> sandı!
> Ey yüzlerce razılıkla sefere düşen ve bizzat kendi ayağı ile kötü
> bir kazaya giden!
> Hayalinde mülk, şeref ve ululuk. Fakat Azrail "Git, evet, muradına
> erişirsin" demekte!

> 195. O garip kişi yoldan gelince, hekim, onu padişahın huzuruna
> götürdü;
> Güzellik mumunun başı ucunda yakılması için onu, padişahın yanına
> izzet ve ikramla iletti.
> Padişah, onu görünce pek ağırladı, altın hazinesini ona teslim
> etti.
> Sonra hekim dedi ki: "Ey büyük sultan o cariyeciği bu tacire ver;
> Ki visali ile iyileşsin, visalinin suyu o ateşi gidersin."

> 200. Padişah, o ay yüzlüyü kuyumcuya bahşetti, o iki sohbet müştakını
> birbirine çift etti.
> Altı ay kadar murat alıp murat verdiler. Bu suretle o kız da
> tamamen iyileşti.
> Ondan sonra hekim, kuyumcuya bir şerbet yaptı, kuyumcu içti, kızın
> karşısında erimeye başladı.
> Hastalık yüzünden kuyumcunun güzelliği kalmayınca kızın canı, onun
> derdinden azat oldu, ondan vazgeçti.
> Kuyumcu, çirkinleşip hastalanınca, yüzü sararıp solunca kızın
> gönlü
> de yavaş yavaş ondan soğudu.

> 205. Ancak zâhirî güzelliğe ait bulunan aşklar aşk değildir. Onlar
> nihayet bir âr olur.
> Keşke kuyumcu baştanbaşa ayıp ve âr olsaydı, tamamıyla çirkin
> bulunsaydı da başına bu kötü hal gelmeseydi!
> Kuyumcunun gözünden ırmak gibi kanlar aktı, yüzü canına düşman
> kesildi.
> Tavus kuşunun kanadı, kendisine düşmandır. Nice padişahlar vardır
> ki kuvvet ve azametleri helâklerine sebep olmuştur.
> Kuyumcu, "Ben o ahuyum ki göbeğimin miskinden dolayı bu avcı,
> benim
> sâf kanımı dökmüştür.

> 210. Ah, ben o sahra tilkisiyim ki postum için beni tuzağa düşürüp
> tuttular, başımı kestiler.
> Ah, ben o filim ki dişimi elde etmek için filci benim kanımı
> döktü.
> Beni, benden aşağı birisi için öldüren, kanımı döken; bilmiyor ki
> benim kanım uyumaz!
> Bugün bana ise yarın onadır. Böyle benim gibi bir adamın kanı
> nasıl
> zayi olur?
> Duvar gerçi (günün ilk kısmında yere) uzun bir gölge düşürür;
> fakat
> o gölge, gölgeyi meydana getirene avdet eder.

> 215. Bu cihan dağdır, bizim yaptıklarımız ses. Seslerin aksi yine
> bizim semtimize gelir" dedi.
> Kuyumcu, bu sözleri söyledi ve hemen toprak altına gitti. O
> cariyecik de aşktan ve hastalıktan arındı, tertemiz oldu.
> Çünkü ölülerin aşkı ebedî değildir, çünkü ölü, tekrar bize gelmez.
> Diri aşk, ruhta ve gözdedir. Her anda goncadan daha taze olur
> durur.
> O dirinin aşkını seç ki bakidir ve canına can katan şaraptan sana
> sakilik eder.

> 220. O'nun aşkını seç ki bütün peygamberler, onun aşkıyla kuvvet ve
> kudret buldular, iş güç sahibi oldular.
> Sen "Bize o padişahın huzuruna varmaya izin yoktur" deme. Kerim
> olan kişilere, hiçbir iş güç değildir.

> Kuyumcuyu öldürme ve zehirlemenin Tanrı emriyle olup
> padişahın isteğiyle olmadığı

> O adamın, hekimin eliyle öldürülmesi, ne ümit içindi ne korkudan
> dolayı.
> Tanrının emri ve ilhamı gelmedikçe hekim, onu padişahın hatırı
> için
> öldürmedi.
> Hızır'ın o çocuğun boğazını kesmesindeki sırrı halkın avam kısmı
> anlayamaz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
CARİYENİZLE ARANIZ NASIL?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
İlim Dünyamıza Hoşgeldiniz.. ßiร๓illคђiггคђ๓คภiггคђi๓ ..νυѕℓαтıм özℓємiм∂iя.. :: ♥✿•*¨`*•✿♥ ♥✿•*¨`*•✿♥...::::iSLAM::::....♥✿•*¨`*•✿♥ ♥✿•*¨`*•✿♥. :: รєг๒єรt кüгรü รöz รเz๔є-
Buraya geçin: